16 Mart 2010 Salı

Şeytan duygusallığın arkasına gizlenerek insanlarla alay eder


Günümüzde insanlar duygusallığı güzel bir şey olarak görüyorlar. ‘Ne kadar duygusal, her gördüğünden etkileniyor, çok hassas’ diyerek sanki bu olumlu bir tavırmış gibi övüp duruyorlar. İnsanın en ufak bir şeyden ağlamasını, bunalıma girmesini, öfkelenmesini makul karşılıyorlar.

Halbuki insan duygusal düşünmeye başladığı an akılcılıktan uzaklaşır, doğru ve isabetli düşünebilme yeteneğini tamamen kaybeder. Kuran'ı ölçü alarak değil, duygularını ölçü alarak hareket etmeye başlar. Özellikle de kin, öfke, kıskançlık, bencillik ya da kibir gibi kötü özelliklerle dolu olan nefsin kışkırtmaları, bu ruh halini yaşayan insanları yönlendiren temel güç haline gelir. Bu aşamadan sonra ise şeytanın işi son derece kolaylaşmış olur. Bu kişiyi istediği gibi etkisi altına alıp yönlendirebilecektir.

Gerçekten de duygusallığı bir hayat şekli gibi yaşamaya başlayan kimseler, büyük bir tehlikenin içerisine doğru sürüklenirler. Bir an önce kurtulmaları gereken duygusallık, din ahlakını gereği gibi yaşamalarını engelleyecek, Allah'ın razı olacağı tavırlardan uzaklaşmalarına neden olacaktır.

Şeytanın etkisiyle böyle bir ruh hali içerisine giren insanlar bir süre sonra duygusallığı sessiz bir dil olarak kullanmaya başlarlar. Allah bir ayette "... kendi yaptıklarını şeytan süsleyip -çekici kıldı böylece onları yoldan alıkoydu. Oysa onlar görebilen kimselerdi." (Ankebut Suresi 38) şeklinde buyurmaktadır. Ayette şuurları açık, akılcı düşünebilen, kötülüklerden sakınabilen insanlar oldukları halde, Kuran ahlakı yerine şeytanın yöntemleriyle hareket eden insanların doğru yoldan sapacağı bildirilmiştir.

Söz konusu kişiler duygusallığı çevrelerindeki insanlara karşı bir koz olarak kullanırlar. Zorda kaldıkları noktalarda insanları kendi anlayışlarına göre samimi, iyi niyetli ve masum olduklarına inandırabilmenin en iyi yolunun duygusallığa başvurmak olduğunu düşünürler. Aynı şekilde bu tavrı kin, öfke, kıskançlık gibi içlerinde sakladıkları kötülükleri dışa vurmanın, inatlaşarak istediklerini elde etmenin, hırslarını, zaaflarını gizlemeye çalışmanın da bir yolu olarak görürler. Şeytanın telkinleri sonucunda bu karaktere bürünerek çevrelerindeki insanlara çok detaylı mesajlar verebilirler.

Ancak duygusallık deyince akla sadece bilinen belli başlı bazı tavırlar gelmemelidir. Şeytan etkisi altına aldığı insanlara bu ahlakında tüm kirli zenginliklerini öğretir. İlk bakışta son derece sıradan bir tavır bozukluğu gibi görülen duygusallık, çok detaylı ve sinsi planlara dayalı olarak yaşanmaktadır. Bu ruh hali içerisinde yapılan her tavır kasıtlı ve önceden belirlenmiş bir hedefe yönelik olarak gerçekleştirilmektedir. Şeytanın, kendisine dost edindiği insanlara öğrettiği bu mesaj içerikli tavırlar, bu kimselerin nefislerini temize çıkarabilmek için yaptıkları konuşmalarla kendini belli eder.

Oysa duygusallığın insana hiçbir faydası yoktur. Aksine her yönden hem fiziksel hem de manevi olarak insanı çok büyük bir zararın içerisine sokar. Dolayısıyla normal şartlarda hiçbir insan kendi canını acıtacak, hüzünlenmesine neden olup ruhunu karamsarlaştıracak bir tavır içerisine girmek istemez. Ancak şeytan, zayıf karakterli insanlara nefislerinin zaaf duyduğu noktalardan yanaşır. Telkinini insan nefsinin en hastalıklı yönlerinden biri olan haksızlığa uğrama psikolojisi üzerinden yapar. Tüm mantığını bu fikir üzerine kurar ve geçmişten verdiği asılsız ama ikna edici örneklerle kişiyi gergin ve duygusal bir ruh haline sürükler. Verdiği tüm deliller şeytani bir yorumun, sürekli olumsuz düşünen bir beynin ürünleridir. Ancak şeytan üzerini bir kabuk gibi öyle sarar ki, artık bu kişi onun her fısıltısından etkilenmeye başlar. Şeytanın verdiği fikirlerle kendi hakkını koruyabileceğine inanır. Hepsini son derece mantıklı bulur. Kuran'ın bir ayetinde şeytanın zayıf karakterli insanları etkileme yöntemi şöyle bildirilmektedir:

"Biz onlara birtakım yakın-kimseleri 'kabuk gibi üzerlerine kaplattık, ' onlar da, önlerinde ve arkalarında olanları kendilerine süslü gösterdiler…" (Fussilet Suresi, 25)

Bu aşamaya gelmiş bir insanın artık ağlamaktan, içine kapalı bir ruh haline girmekten çekinmesi de kalmaz. Ağlamanın vereceği melankolik, gizemli, anlaşılamaz insan izlenimi son derece cazip gelmeye başlar. Sağlıklı akla sahip bir insanın şiddetle çekineceği bu ruh hali, şeytani düşüncelerden etkilenen bu kişiye dikkat çekmek açısından da çok cazip gelmeye başlar. Ayrıca böyle bir insanın değişmesi için üzerine düşülmesi, ilgilenilmesi gerekecektir. Açılmasını sağlamak, neden dolayı böyle davrandığını anlamak için diğer insanlardan daha fazla ilgi alaka gösterilmesi gerekecektir. İlgilenilen insan olmak nefsini memnun edecek, o da bu durumun daha uzun sürmesi için oyununa devam edecektir.

Oysa bu durum tamamen şeytanın teşvikiyle içine düşülen ürkütücü bir durumdur. Çünkü sağlıklı düşünen hiç kimse kendi özgür iradesiyle böyle bir ruh halini yaşamayı tercih etmez. Allah ayetinde iman edip Kuran hükümlerine uyanlar için korku ve üzüntü olmayacağını bildirmektedir:

"Dedik ki: "Oradan tümünüz inin. Bundan sonra size Benden bir hidayet geldiğinde, kim Benim hidayetime uyarsa, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır." (Bakara Suresi, 38)

Müslümanın hayatında hiçbir zaman aciz kalmayı kendine yakıştıracağı, çaresizliği kabul edeceği bir an olmaz. Her şartta gücünü ve güvenini Allah'tan alan, son derece akıllı, çözümcü bir karakter gösterir. Karşısına çıkan hiçbir engel ya da kendisinden beklenilen hiçbir şey onda yılgınlık oluşturmaz. Dolayısıyla duygusallığa kapılarak kendisini bırakmaz, ümitsizliğe ve endişeye kapılmaz Allah’a tevekkül eden bir insanın Allah’ın izniyle her zorluğu yeneceğini bilir. Bu yüzden duygusallık adı altında insanlarla alay eden, onları kandıran, ağlatan, üzüntüden üzüntüye düşürürken bir köşede kahkahalarla gülen şeytana sakın aldanmayın.

www.kuranahlaki.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder