25 Mart 2010 Perşembe

Bir gün değil bir saat değil, bir dakikamı bile vermem…



Her gün öğlen yemek yemeğe giderken yanımdan birçok insanın geçtiğini görüyorum. Her gün gördüğüm değişik insan yüzleri, yanımdan geçerken yaptıkları konuşmalar, gülüşmeler, kahkahalar, birbirlerine anlattıkları konular, yeni seyahat planları, gece programları, konuşuyor, gülüyor, şakalaşıyorlar. Birçoğu da elinde cep telefonu karşısındaki kişiyle konuşuyor, “akşam şunları yapalım” diyenler, karşılıklı sözleşenler, dün nerede yemek yiyip gezdiğini anlatanlar, yeni açılan restaurantlara gitmek isteyenler, yeni filmleri görmeye koşanlar…

Bütün bu konuşmaları duyduğumda hep aynı şeyleri düşünüyorum. Hayatı sadece kendini eğlendirmek olan bir insan olmanın nasıl olacağını tahayyül etmeye çalışıyorum. Bir an için bile öyle olma düşüncesi o kadar korkutucu ki birkaç dakikadan fazla düşünemiyorum. Bir insan nasıl olur da hayatını bu kadar boşluk içinde ve amaçsız geçirebilir, hayatı nasıl o gezmeden bu gezmeye koşmak olabilir? Her sabah kalktığında o çok değer verdiği nefsini eğlendirmekten başka bir şey düşünmeyebilir? Saatlerce, günlerce, aylarca nasıl Allah için hiçbir şey yapmadan, hiçbir hayırlı iş yapmadan, hiç ibadet etmeden, Allah’ı hiç anmadan, Kuran’ı hiç eline almadan yaşayabilir? Hiç amacı olmadan yaşamak, ölümü ve ahireti hiç düşünmeden, hesap gününü hiç düşünmeden, sadece bu dünya için yaşamak insanın içinde nasıl sonsuz bir boşluk duygusu oluşturur? Bir insan çok yüksek bir uçurumun kenarında durup da nasıl bu kadar rahat eğlenebilir? Nasıl ertesi gün ölebileceğini ve Allah için hiçbir şey yapmadan ömrünü tüketmiş şekilde O’nun huzuruna çıkacağını düşünmeyebilir?

Kendi nefsim için ben bir gün değil, bir saat değil, bir dakika bile vermem. Allah’a iman eden bir insan için tek bir gün tahmin edemeyeceğiniz kadar değerlidir. Bir güne yüzlerce hayırlı iş sığdırabilirsiniz. Tek bir günde Allah’a çok yaklaşabilir, O’na olan sevginizi tahmin edemeyeceğiniz kadar arttırabilir, O’nu sürekli anıp sizden razı olacağı birçok iş yapabilirsiniz. O günü ibadetlerinizle doldurup, içinizden de Allah’ı anarak, O’na dua ederek geçirebilirsiniz. Her gördüğünüz nimette şükrederek O’nu hiç unutmadığınızı gösterirsiniz. Sizin daima yanınızda olduğunu ve dostunuz olduğunu hissedersiniz. Müslümanlar bu kadar zor durumdayken, İslam’ı yaymak için var gücünüzle, gece gündüz demeden çaba sarf edersiniz. İnsanları dine ve Kuran ahlakına çağırırsınız. Her geçen gün Filistin’de, Irak’ta, Afganistan’da yüzlerce masum kadının ve çocuğun şehit edildiğini bilirsiniz. Tüm dünyayı açlık, yokluk, sefalet sarmışken, insanlar dinsiz oldukları için birbirlerini ezerken dini yaymanın ne kadar önemli olduğunu daima içinizde hissedersiniz. Bu yüzden de değil tek bir gününüzü, bir saatinizi bile, bir dakikanızı bile boşa harcamaz, tüm hayatınızı Allah’a ve Allah yoluna vakfedersiniz. Ve ancak bu şekilde Allah’ın huzuruna güvenle ve huzurla gelebileceğinizi bilirsiniz…

Artık kitabı sağ-eline verilen kişi, der ki: "Alın, kitabımı okuyun. Çünkü ben, gerçekten hesabıma kavuşacağımı sanmış (anlamış)tım. Artık o, hoşnut bir yaşama içindedir. Yüksek bir cennette. (Hakka Suresi, 19-22)

Kitabı sol eline verilen ise; o da, der ki: "Bana keşke kitabım verilmeseydi. Hesabımı hiç bilmeseydim. Keşke o (ölüm herşeyi) kesip bitirseydi. (Hakka Suresi, 25-27)

Kaynak: http://www.derindusunmek.com/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder