24 Mart 2010 Çarşamba
Siz de 'ibadetlerimi ileride yaparım’ mı diyorsunuz?
“Hele bir elli yaşıma geleyim namaza başlayacağım” ya da “Yaşlanınca ibadetlerimi yaparım ama şu an gencim, hayat tarzım buna el vermiyor, yaşlanınca Kuran okurum” benzeri sözleri sürekli duyuyorum. Peki hiç bu sözlerin ne kadar mantıksız olduğunu hiç düşündünüz mü? ‘İleride yaparım’ mantığının insanı nasıl büyük bir gaflete sürüklediğini, şeytanın insanı sürekli kandırdığını ve dünya hayatına dalıp oyalandığınızı göremiyor musunuz?
İnsanlar bu ‘ileride yaparım’ mantığının ne kadar yanlış olduğunun farkında bile değiller. Allah’a yönelmenin ve dini yaşamanın yaşlılıkta yaşanacağını ve dini yaşarlarsa dünyadan kopacaklarını ve birçok şeyden mahrum olacaklarını düşünüyorlar. Bu yüzden en küçük bir hatırlatmada hemen konuyu kapatıp yaşlılık dönemlerinde, ölüm iyice yaklaştığında düşünmek üzere oradan uzaklaşıyorlar.
Bu mantığın ne kadar yanlış olduğu ve insanın sadece kendi kendini kandırdığı açıkça ortadadır. İnsanlar çeşitli bahaneler öne sürerek ‘ileride yaparım’ mantığının kendilerini sonsuz azaba sürükleyeceğini fark edemezler. Oysa vicdan insanı daima doğru olana yöneltip iletir. Ancak bazı insanlar doğru olanı uygulayarak aklen ve ruhen rahat bir hayat sürmek yerine, vicdanlarını örterek zor olanı seçerler. Bu insanlar "şeytanın adımlarını izlerken" doğru yolda olduklarını iddia eder, din ahlakına uygun olmayan davranışları için birtakım mazeretler öne sürerler. İnsanların vicdanlarına uymamak için kullandıkları söz konusu mazeretlerden biri de kendi kendilerine aldıkları “İleride yaparım” kararıdır.
Şimdi insanların kendi kendilerini nasıl kandırdıklarını ve hayatlarında neleri ertelediklerini görelim:
İnsanlar Neleri İleride Yapacaklarını Söylerler?
İbadetleri İleride Yapacaklarını Söylerler:
Din ahlakını gereği gibi kavrayamamış bazı insanlar, Allah'a ve Kuran'a inandıklarını, ancak ibadetleri ileri yaşlarında yerine getireceklerini söylerler. Hacca gitmek, namaz kılmak gibi ibadetler çoğu kişi tarafından yaşlılık dönemine ertelenir.
Bu yanılgı içerisindeki insanlar, aslında doğruyu ve vicdanlarının uymaları gerektiğini bilirler. Samimi bir şekilde ibadet edildiğinde Allah insana doğruyu yanlıştan ayırt etme anlayışı verir. Nitekim bir ayette, namazın insanları doğruya yönelttiği şöyle bildirilmektedir:
“Sana kitaptan vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklar(fahşa)dan ve kötülüklerden alıkoyar. Allah'ı zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet)tür. Allah, yaptıklarınızı bilir.” (Ankebut Suresi, 45)
Örneğin bir insan samimi bir şevkle namaz kılmaya başlarsa, Allah'ın bir vaadi olarak, hangi davranışın din ahlakına daha uygun olduğunu vicdanı daha net bir şekilde söylemeye başlayacaktır. Birçok insan bu gerçeği bilir ancak ibadetlerin getirdiği vicdani sorumluluklardan bir mazeret bularak kurtulmaya çalışır. Allah'ın kesin olarak emrettiği bu hükümleri inkar edemez, ama ileride hepsini yapacağına dair kendisine ve çevresine vaatlerde bulunur. Fakat bu insanın hiç düşünmediği ve aklına getirmediği gerçeklerden biri de belki de hiçbir zaman yaşlanmayacağı ve gençken de canının alınabileceğidir. Bu durumda insan çok genç yaşta Allah’ın huzuruna hiçbir ibadeti, hiçbir sorumluluğu yerine getirmemiş olarak çıkacaktır. Bu da kendisi için çok büyük bir kayıp ve sonsuza kadar pişmanlık anlamına gelmektedir.
Kuran Ahlakına Uygun Tavırları İleride Yapacaklarını Söylerler
İnsanlar sadece ibadetleri ertelemezler. Günlük hayatta karşılaşılan bazı olaylarda da vicdanın sesini dinlemek sürekli ertelenir. Bazı insanlarda "Şimdilik böyle yapayım, bir dahaki sefere düzeltirim" mantığı vardır. Bu mantıkla şu örnekleri verebiliriz:
Boş vakit geçirmenin doğru bir davranış olmadığını bilen bir kişinin kendisine hiçbir yarar sağlamayacağını bildiği bir televizyon programını, ”Bugün de izleyeyim bir daha izlemem” deyip saatlerce izleyerek zamanını Allah'ın razı olacağı şekilde değerlendirmeyi ertelemesi.
Dedikodunun Allah'ın Kuran'da yasakladığı yanlış bir tavır olduğunu bilmesine rağmen kişinin bunu önemsemeyip dedikodu yapması ve bu davranışını başka bir zaman terk edeceğini söyleyerek ertelemesi.
Temizliğin çok önemli bir ibadet olduğunu bilen bir kişinin, ”Bugün de böyle idare edeyim daha sonra detaylı bir temizlik yaparım” diyerek temizliği ertelemesi.
Yaptığı bir ticarette daha çok kar elde etmek amacıyla karşı tarafın hakkını yiyen bir kişinin, ”Bu seferlik böyle olsun, bir sonraki işte adil olacağım” demesi ve tek amacı o an için en fazla parayı kazanabilmek olduğundan Allah'ın bir emri olan ticarette dürüst ve adil davranmayı şuursuzca ertelemesi.
Karşısındakine sinirlenip son derece kırıcı sözler sarf eden hatta fiziksel zararlar veren bir kişinin, ”Bu sefer de kendimi tutamadım ama bir dahaki sefer sinirlenmeyeceğim” diyerek öfkesini yenmeyi ertelemesi.
Kişinin sürekli yalan söylemesi, kendi çıkarını gözetmesi, bencil ve egoist olması, alaycı espriler yapması gibi bu örnekler çoğaltılabilir. Hepsinin ortak noktasıysa vicdanen doğru olduğu bilinen güzel bir davranışın daha ileride yapılacağı bahanesiyle ertelenmiş olmasıdır. Oysa Allah Kuran’da insanların ertelediklerinin de hesap gününde karşısına çıkacağını şöyle bildirir:
“O gün, 'sonunda varılıp karar kılınacak yer (müstakar)' yalnızca Rabbinin Katıdır. İnsana o gün, önceden takdim ettikleri ve erteledikleri şeylerle haber verilir.” (Kıyamet Suresi, 12-13)
Dolayısıyla insan kötü tavırlar sergileyerek ve güzel ahlaklı davranmayı da erteleyerek kendisini çok büyük bir kaybın içine sokar. Oysa ahirette her tavrını tüm detaylarıyla karşısında bulup Allah’a hesap verecektir.
"İleride Yaparım" Mantığına Sebep Olan Çarpık Anlayışlar
Dünyadaki Zevklerden Mahrum Kalınacağı Kaygısı:
Bazı insanların özellikle ibadetleri yerine getirmeyi daha ileri bir zamana ertelemelerinin temel sebebi, bu kişilerin din ahlakına göre yaşamaya başladıkları takdirde tüm dünyevi zevklerden mahrum kalacaklarını zannetmeleridir. Şüphesiz bu, insanların Kuran ahlakını yaşamalarını engellemeyi amaç edinen şeytanın büyük bir aldatmacasıdır. Allah Kuran'ın birçok ayetinde nimetlerini müminlere hem dünyada hem de ahirette sunduğunu bildirmektedir:
“... İnsanlardan öylesi vardır ki: "Rabbimiz, bize dünyada ver" der; onun ahirette nasibi yoktur. Onlardan öylesi de vardır ki: "Rabbimiz, bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik (ver) ve bizi ateşin azabından koru" der. İşte bunların kazandıklarına karşılık nasibleri vardır. Allah, hesabı pek seri görendir.” (Bakara Suresi, 200-202)
Ayrıca bir insanın bir nimetten gerçek anlamda zevk alabilmesi için o kişinin ruhen huzurlu olması gerekir. Vicdani bir rahatsızlık içinde olan kişi, her türlü nimet içinde bulunsa da hiçbir şeyden zevk alamaz. Bu nedenle dünya hayatını kendilerince doyasıya yaşayabilmek için vicdanlarına uymayanlar veya vicdanlarının emrettiklerini yapmayı erteleyenler, büyük bir hataya düşmektedirler.
Dünya hayatında iman etmek, Allah’a yakın olmak, hayatını akıllı ve şuurlu bir şekilde yaşamak, doğruyu yanlıştan ayırt ederek sürekli salih amellerde bulunmak insana verilen en büyük nimetlerden biridir. İnsan bu şekilde yaşadığı taktirde dünyadaki her türlü nimetten müthiş bir zevk alır. Fakat inkar edenler bu gerçeği ve derinliği asla bilemez, çok yüzeysel şeylerle mutlu olmaya çalışıp bu mutluluğu da bir türlü yakalayamazlar.
Ölümün Her An Gelebileceğinin Göz Ardı Edilmesi:
Ertelemek ancak ahireti ve ölümü düşünmeyen, Allah'ın vaadi olan bu iki apaçık gerçeği kendilerine yakın görmeyen insanlara mahsus bir tavırdır. Herşeyden önce insan ne zaman, nerede ve ne şekilde öleceğini bilmez. Örneğin şu an bu yazıyı okuyan kişi kendisini güvencede hissediyor olabilir. Ancak ansızın meydana gelebilecek bir olay veya bu yazıyı okuduktan yarım saat sonra bineceği arabanın kaza geçirmesi, merdivenlerden inerken ayağının takılıp düşmesi kolaylıkla bu kişinin ölümüne neden olabilir. Oysa Allah kesin olarak bildirmektedir ki, ölüm meleğini karşısında gören her insan ertelediği şeylerden dolayı büyük bir pişmanlık duyacaktır ve "Keşke hepsini yapsaydım" diyecektir. Bu tarifi mümkün olmayan ve asla dönüşü de bulunmayan pişmanlık, Kuran'da şu şekilde haber verilmiştir:
“O gün, zulmeden, ellerini (hınçla) ısırarak (şöyle) der: "Ah keşke, elçiyle birlikte bir yol edinmiş olsaydım, " "Vah yazıklar bana, ne olurdu da filanı dost edinmeseydim." "Çünkü o, gerçekten bana geldikten sonra beni zikirden (Kuran'dan) saptırmış oldu..."” (Furkan Suresi, 27-29)
Asıl Cezanın Ahirette Verilecek Olması:
Allah'ın vereceği asıl cezanın bu dünyada değil, ahirette verilecek olması da birçok insanı yanıltan durumlardan biridir. Eğer Allah yapılan her vicdansızlığın karşılığını o an verseydi, insanlar bir kez karşılık aldıktan sonra bir daha vicdansızlık yapamazlardı. Dolayısıyla, Allah'ın yapılan vicdansızlıklara hemen karşılık vermemesi insanları aldatmamalıdır, çünkü her birinin karşılığı ahirette eksiksiz olarak verilecektir. Allah bu yanlış mantıkta olanları bir ayette şöyle haber vermektedir:
“… Ve kendi kendilerine: "Söylediklerimiz dolayısıyla Allah bize azap etse ya." derler. Onlara cehennem yeter; oraya gireceklerdir. Artık o, ne kötü bir gidiş yeridir.” (Mücadele Suresi, 8)
“Ertelemek ancak inkarda artıştır...” (Tevbe Suresi, 37)
Bazı insanlar ahireti düşünmedikleri için dünyada türlü bahanelerle, yalanlarla vicdanlarını rahatlatmaya çalışabilirler. Bu onlara geçici bir rahatlık sağlayabilir ve vicdanlarının emrettiği gerçeklerden kısa süre de olsa kaçmalarına neden olabilir. Ancak vicdanlarını mazeretlerle susturanların sonu, bir ayette şöyle haber verilir:
“Zalimlere kendi mazeretlerinin hiçbir yarar sağlamayacağı gün; lanet de onlarındır, yurdun en kötüsü de.” (Mümin Suresi, 52)
İnsanın yapması gereken, Allah'ın kendisine lütfettiği her günü, O'nun rızasını kazanmak için Kuran'da bildirilen ahlaka en iyi şekilde yaşamaya çalışmak ve ”İleride yaparım mantığı”nın kendisini sürükleyeceği sonsuz azabı iyice düşünerek bu tavırdan titizlikle kaçınmaktır.
İnsan gayret edip irade göstererek Allah’ın izniyle cenneti kazanabilecekken, tembellikler ve ertelemeler yüzünden dünyasını da sonsuz ahiret hayatını da kaybedebileceğini unutmamalıdır. Hayır getirecek bir işin ertelenmesi kişiye umulmadık kayıplar getirilebilir. Ertelemekten vazgeçen kişi ise sürekli olarak ilerler. Çok kısa sürede olgunlaşmış ve imanında derinlik elde etmiş olduğunu görür.
Ertelemeden, zamanında yapılan bir ibadet, geciktirmeden yerine getirilen bir güzel ahlak özelliği, insan için büyük bir kazançtır. Ayrıca insanın Yüce Rabbimiz’e olan teslimiyetini, sevgisini, inancını, imanını göstermesi için birer vesiledir.
Ünlü İslam alimi İmam Gazali de bir sözünde insanın ilerisi için yaptığı planları uygulamaya belki de hiç fırsatı olamayacağına ve ölümün yakınlığına şöyle değinir:
”Nice nefes alanlar vardır, aldıkları son nefesi geri vermeden ansızın ölüm onları yakalamıştır. Öyleyse gerçekte senin sahip olduğun sadece bir nefesten ibarettir; ne bir gün ve ne de bir saat! Bir nefesi bile geçirmeden Allah'a itaate ve tevbeye yönel. Belki de ikinci bir nefese erişemeden ölüm seni yakalar! İmam Gazali, Cennete Doğru, (Yedi Geçit), Minhacü'l-Abidin, sf. 118)
Ölümün çok yakın olduğunu sakın unutmayın ve hayatınızda ne ibadetlerinizi, ne Allah’a yakın olmayı, ne Kuran okumayı ne de güzel ahlaklı olmayı kesinlikle ertelemeyin. Ertediğiniz her gün sizin için çok büyük bir kayıptır. Her insanın kendine ait bir amel defteri vardır ve hepimizin amel defterleri öldüğümüzde önümüze getirilecektir.
Eğer sorumluluklarınızı ve salih amellerde bulunmayı ertelerseniz defterinizdeki salih işleriniz olmadığı gibi, işlediğiniz tüm günahlar, kötü tavırlar ve olumsuz davranışlar satır satır yazılı olacaktır. Bu yüzden daha gençken bu çok önemli gerçeğin farkında olun.
Gençken Kuran okuyup ayetleri öğrenin, yaşarken Allah’ın ayetlerinin nasıl gerçekleştiğini görün, Allah’ın yakınlığını hissedin ve vicdanınızı sonuna kadar kullanıp şeytanın sizi ‘ileride yaparım’ dedirterek kandırmasına asla izin vermeyin…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder