18 Mart 2010 Perşembe
Materyalist düşünce insan bilincini açıklayamaz
İnsanı diğer tüm canlı ve cansız varlıklardan ayırt eden, kuşkusuz bilinç sahibi oluşudur. Peki hiç düşündünüz mü, bilincimizin kaynağı nedir? Bu soru, uzun yıllardır bilim dünyasını meşgul etse de sorunun cevabı ilk insan yaratıldığı andan beri aynıdır: İnsan bilincinin kaynağı, ruhtur. Materyalist dünya görüşleri nedeniyle bu gerçeği görmezden gelen ve insan bilincini madde ile açıklamaya çalışan bazı bilim adamları ise bugün bilinç mucizesi karşısında çaresiz kalmışlardır.
Materyalist felsefe, insan bilincini yani insanın ruhuna ait özelliklerin kaynağını asla açıklayamaz. Çünkü materyalist felsefede, sadece maddenin varlığına inanılır. Ancak insan ruhuna ait bilinç, düşünme, karar verme, sevinme, heyecanlanma, özleme, beğenme, neşelenme, muhakeme ve yargıda bulunabilme gibi özellikler hiçbir maddesel kavram ile açıklanamazlar. Materyalistler bu konuyu, "İnsan bilinci beyinsel faaliyetlerin bir ürünüdür" diyerek geçiştirmeye çalışırlar. Bu materyalist bilim adamlarından biri olan Francis Crick, söz konusu materyalist iddiayı şöyle özetler:
"Sevinçleriniz, üzüntüleriniz, hatıralarınız ve tutkularınız, kişiliğinizle ilgili hisleriniz ve iradeniz, aslında çok sayıda sinir hücresinin ve onlara bağlı moleküllerin bir arada gerçekleştirdiği hareketlerden başka bir şey değildir."( John Horgan, The Undiscovered Mind: How the Human Brain Defies Replication, Medication, and Explanation, New York: Free Press, 1999, s. 258–259)
Oysa bu, ne bilimsel ne de mantıksal açıdan savunulabilecek bir iddia değildir. Materyalistlerin insan ruhuna ait özelliklere böyle bir açıklama getirmelerini zorunlu kılan, onların maddeci ön yargılarıdır. Materyalist bilim adamları maddenin ötesinde bir varlığın mevcut olduğu gerçeğini kabul etmemek için, insan zihnini maddeye "indirgemeye" çalışmakta ve bu amaçla akıl ve mantıkla bağdaşmayan iddialara yönelmektedirler.
Bilinç, bir anda ortaya çıkmış, sadece insana özgü üstün bir özelliktir. Hiç kuşku yok ki Allah, bu özelliği insana akletmesi için vermiştir. İnsanın bu gerçek üzerinde mutlaka düşünmesi gerekir.
"Organize Olmuş Madde" Safsatasına Materyalistler de İtiraz Ediyor
Bilim yazarı John Horgan, "indirgemecilik" adı verilen söz konusu materyalist düşünceye bağlı olmasına karşın, Francis Crick'in iddiasının kabul edilemez olduğunu ve içine düştüğü çelişkiyi şöyle itiraf eder:
"Bir bakıma Crick haklı. Biz nöron paketinden başka bir şey değiliz. Aynı zamanda, ne tuhaftır ki nörolojinin yetersiz olduğu anlaşıldı. Aklı nöronlarla açıklamak, aklı kuark ve elektronlarla açıklamaktan daha fazla bir kavrayış ve fayda getirmedi. Birçok alternatif indirgemecilik (reductionism) var. "Biz özel gen paketinden başka bir şey değiliz". "Biz doğal seleksiyonla şekillenen adaptasyonlardan başka bir şey değiliz". "Biz farklı konular için ayrılmış bilgisayar makinalarından başka birşey değiliz." Crick'in iddiasına benzeyen bu duyuruların hepsi savunulabilir, ancak hepsi yetersizdir."
Bu açıklamaların elbette hepsi yetersiz, hatta bunun yanı sıra tamamen mantıksızdır. Aslında en koyu materyalistler dahi, bu gerçeğin çok iyi farkındadırlar. Nitekim Darwin'in en yakın destekçisi olarak bilinen materyalist Thomas Huxley de, "Bilinç gibi bu kadar olağanüstü bir şey nasıl olup da sinir dokularının birbiriyle etkileşiminden meydana gelmiştir? Bu, Alaaddin'in lambasını ovuşturduğunda içinden Cin'in çıkması kadar açıklanamazdır." diyerek, bilincin nöronlar arası iletişimle açıklanamayacağını ifade etmiştir.
Materyalist Dünya Görüşü İnsan Bilincini Neden Açıklayamaz?
Thomas Huxley'den günümüze, insan bilincinin nöronlarla açıklanamaz olduğu gerçeği değişmemiştir. Ancak bunun nedeni, bilimin bu konudaki bulgularının yetersizliği değildir. Aksine, nöroloji konusunda 20. yüzyılın özellikle sonlarında çok gelişmeler yaşanmış, pek çok karanlık nokta aydınlığa kavuşmuştur. Ancak bunlar, insan bilincinin asla maddeye indirgenemeyeceğini, maddenin ötesinde bir gerçeğin aranması gerektiğini ortaya koyan çalışmalardır. Nitekim Almanya'nın önde gelen Darwinist-materyalist yazarlarından biri olan Hoimar Von Ditfurth, kabul ettikleri yöntem ile bilincin açıklanamayacağını şöyle itiraf eder:
"İzlediğimiz doğa tarihi ve genetik gelişme yolu üzerinde, bilincin, ruhun, zekanın ve duygunun ne olduklarına ilişkin bir yanıt veremeyeceğimiz gün gibi aşikardır. Çünkü psişik-bilinçsel boyut, en azından bu dünyada, şu anda, evrimin gelip gelebildiği en üst boyuttur. Dolayısıyla da evrimin öteki aşama ve basamaklarına, gene bilincimiz yardımıyla, dıştan, onların üstüne yükselerek bakabildiğimiz halde, bilincin (ruhun) kendisine böyle bir yaklaşım yapabilme olanağından yoksunuz. Çünkü elimizde bilincin kendisinden daha gelişmiş bir üst merci bulunmamaktadır."(Hoimar Von Ditfurth, Dinozorların Sessiz Gecesi 3, s.13)
Amerikalı felsefe ve matematik doktoru William A. Dembski, Converting Matter in to Mind (Maddeyi Zihne Çevirmek) adlı bir makalesinde, insan beynindeki nöronların biyokimyasal işleyişinin anlaşıldığını ve bunun hangi zihinsel faaliyetlerle ilgili olduğunun tespit edildiğini, ama karar vermek, istemek, akıl yürütmek gibi özelliklerin "maddeye indirgenemediğini" ve bilinci araştıran uzmanların bu indirgemeciliğin hatasını gördüğünü şöyle yazar:
"... Bilinç bilimcilerinin bu olguyu (bilinci) nörolojik düzeyde anlamak ümidinden zaten vazgeçmiş oldukları görülür... Materyalizme olan bağlılık sürse de, insan aklını nöron düzeyinde açıklama ümidi artık ciddi bir düşünce değildir..."(William A. Dembski, Converting Matter in to Mind, 1998)
Bilincin, maddeci dünya görüşü ile açıklanması, bilim ne kadar ilerlerse ilerlesin mümkün değildir. Çünkü beyin hakkında ne kadar detay ortaya çıkarsa, zihnin maddeye indirgenemeyeceği de o kadar ortaya çıkmaktadır. Materyalistler, insan bilincini gerçekten kavramak istiyorlarsa, ön yargılarını ve saplantılarını bırakarak düşünmeli ve araştırmalıdırlar. Çünkü bilincin gerçek manasını madde ile açıklamak mümkün değildir.
Bilincin Kaynağı, Allah’ın Yarattığı Ruhtur
Bir materyalist olan beyin uzmanı Wolf Singer, beyin araştırmalarında karşı karşıya kaldığı bilinç mucizesiyle ilgili şöyle bir itirafta bulunmuştur:
"Evrenin bu en karmaşık maddesinde kendisini "Ben" olarak algılayan bir "şey" var." (Cumhuriyet Bilim Teknik Dergisi, 7 Temmuz 2001, sayı 746, s. 18; Der Spiegel, 1/2001, Nilgün Özbaşaran Dede)
Bu bilim adamının ifade ettiği "şey", Allah'ın insana verdiği ruhtur. İnsan, sahip olduğu bu ruh ile düşünebilen, sevinebilen, heyecanlanabilen, fikirler üreten, aksi fikirlere karşı çıkabilen, onur, saygı, sevgi, dostluk, vefa, samimiyet, dürüstlük gibi kavramları bilen bir varlıktır. Nöronlar ve onları oluşturan atomlar ise düşünemezler, karar veremezler, felsefi fikirler öne süremezler, sevgi, şefkat hislerini bilemezler.
Bunu, materyalistlerin çoğu da tek başlarına kaldıklarında bilmekte ve kabul etmektedirler. Ancak maddeci ön yargılarını, bilimselliğin ve aklın gereği sanma yanılgısında oldukları için bu apaçık gerçeği kabul etmemektedirler. Oysa materyalizmi savunmak uğruna içine düştükleri durum ve kabul ettikleri akıl dışı mantıklar, onlara çok daha büyük bir zarar vermektedir. "Düşüncelerimiz atomlarımızın, nöronlarımızın ürünüdür" diyen bir insanın, düşlerini gerçek zanneden veya akıl almaz masallar uydurup sonra bunlara inanan bir insandan hiçbir farkı yoktur.
Gerçek olan ise şudur: İnsan, Allah'ın kendisine verdiği ruhu taşıyan, bu ruh ile düşünen, konuşan, sevinen, kararlar alan, medeniyetler kuran, ülkeler yöneten bir varlıktır.
Materyalistlerin Düşünmesi Gereken Konular
İnsanların düşüncelerinin, muhakeme ve yargı yeteneklerinin, karar alma mekanizmalarının, sevinç, heyecan, hayal kırıklığı gibi duygularının, beyinlerindeki nöronların birbirleriyle etkileşimi olduğunu öne sürmek son derece mantıksız bir iddiadır. Konuyu biraz kapsamlı düşünen materyalistler de bunun farkındadırlar. Ünlü materyalist Karl Lashley, insan bilincinin maddeye indirgenebileceğini uzun yıllar savunmasına rağmen, kariyerinin sonlarına doğru şu yorumu yapmıştır:
"Zihin-beden ilişkisi ister gerçek bir metafizik konu, ister sistematik bir aldanış olarak ele alınsın, bu konu psikologlar ve insan sorunuyla ilgilenen nörologlar için bir sorun olmaya devam etmektedir... Nasıl olur da beyin, bir fiziko-kimyasal sistem olarak, bir şeyi algılayabilir veya bilebilir; ya da bunu yaptığına dair bir aldanış geliştirebilir?"(A.g.e)
Lashley, söz konusu çelişkiyi tek bir soru ile ifade etmiştir. Oysa bu konuda materyalistlerin kendilerine sormaları ve üstünde düşünmeleri gereken daha pek çok detay vardır. Aşağıdaki açıklamalar, maddeci yaklaşımın çıkmazını gözler önüne sermesi bakımından üzerinde düşünülmesi gereken konulardan birkaçıdır:
Düşüncelerin, heyecan ve duyguların nöronların bir ürünü olduğunu söylemek, tüm bunların aslında nöronları meydana getiren şuursuz atomların hatta atomların alt parçacıkları olan kuarkların, elektronların ürünü olduğunu iddia etmek ile aynıdır.
Şuursuz atomlar, sevinmeyi, acıyı, heyecanı, müzikten zevk almayı, lezzeti, dostluğu, sohbet zevkini bilemezler.
Şuursuz atomlar materyalist olup, bir araya gelip kitap yazamazlar.
Şuursuz atomlar, elektron mikroskobunun altında kendilerini veya kendilerinin bir araya gelip oluşturduğu sinir hücrelerini inceleyip, bu incelemelerinden bilimsel sonuçlar çıkartamazlar.
Acaba, "bilinç beynimizdeki nöronlarda" derken tam olarak ne kastetmektedirler? Nöronlar da diğer hücreler gibi hücre zarı, mitokondri, DNA, ribozom gibi materyallerden oluşur. Acaba bilinç, materyalistlere göre, bunların neresindedir? Bilincin, nöronlar arasındaki kimyasal reaksiyonlar ve elektrik sinyallerinden doğduğunu zannediyorlarsa, yanılmaktadırlar. Çünkü bize bildikleri bir "bilinçli kimyasal reaksiyon" söyleyemezler. Veya belirli bir voltajda "düşünmeye" başlayan bir "elektrik akımı" gösteremezler.
Materyalistler, bu konular üzerinde samimi olarak düşündüklerinde, kendilerinin de, diğer tüm insanların da nöron yumağından veya atom yığınından çok daha farklı ve kompleks varlıklar olduğunu kavrayacaklardır.
Modern Bilim İnsan Bilincini ve Kader Gerçeğini Keşfediyor
Geçtiğimiz Nisan ayında insan bilincini maddeye indirgemeye çalışan materyalistleri hüsrana uğratan yeni bir araştırma sonucu daha yayınlandı. Ünlü bilim dergisi Nature’ın Mayıs sayısında da yayınlanacak olan bu yeni araştırmaya göre, beyin, kişi daha farkına varmadan 10 saniye önce karar veriyor.
Bilim adamlarının bu konudaki itirafları ise oldukça dikkat çekici…
Leipzig’de bulunan “Max Planck Beyin Bilimleri Enstitüsü”nde görevli Prof. Dr. John-Dylan Haynes, yürüttüğü bu araştırma ile ilgili olarak Nature dergisine yaptığı açıklamada "Kararlarımızı bilinçli olarak verdiğimizi düşünürüz. Ama yapılan araştırmalarda ortaya çıkan sonuç, bilincin, sadece buzdağının görünen parçası olduğunu gösteriyor." (Our brains make decisions 10 seconds before we realize) diyerek materyalistlerin 1, 5 asırdır göz ardı etmeye çalıştıkları "kader gerçeğini" gözler önüne sermiştir.
Nashville, Tennessee’de bulunan Vanderbilt Üniversitesinde görevli bilim adamı Frank Tong ise bu araştırma sonucunu "oldukça çarpıcı" bulduğunu belirtmiştir. Tong ayrıca "Söz konusu olan beyin faaliyeti ise, 10 saniyelik süre bir ömür gibidir." diyerek kişi farkına varmadan, beyninde 10 saniye önce karar verilmesinin bir mucize olduğunu vurgulamıştır.
Daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi bilim, bizim için geçmişte yaşanmış ve gelecekte yaşanacak olan olayların tümünün, zamana tabi olmayan, zamanı yoktan var eden Allah Katında önceden belirlendiğini ortaya koydu. Asırlardır Allah'ın varlığını ve yaratılışı reddeden materyalist düşünce ise bilim tarafından her alanda yalanlanmaktadır.
Açıkça görebileceğiniz gibi evrimciler hiçbir zaman Bilinç ve Ruh konusuna girmezler, çünkü acı çeken, gülen, ağlayan, neşelenen ruhumuzu materyalist felsefeyle açıklayamayacaklarını bilirler. Tüm insanlara verilen ve gözle görülemeyen ruhumuz hakkında düşünmenizi rica ediyorum ve bu ruhu bize verenin Allah olduğunu, aslında hepimizin Allah’ın ruhunu taşıdığımızı görmenizi istiyorum…
http://www.darwininacmaziruh.com
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder