16 Mart 2010 Salı

Irak savaşının arka planı


Amerika neden Irak’ı işgal etti? Amerika’nın amacı gerçekten de Irak’ta Saddam’ı devirip kalıcı bir demokrasi ortamı mı oluşturmaktı? Bu yüzden mi 2003 yılından itibaren işgali hala devam ettiriyor ve Irak’tan çekilmiyor? Oysa Amerikan halkı, Irak savaşını hiç desteklemiyor, harcanan paraya ve çabaya değmediğini ve bu ülkenin iç savaşa sürüklendiğini düşünüyor. Stuart Rothenberg bunu şöyle ifade ediyor:

“Halk neden Irak’a gidildiğini sorguluyor ve bunun yapılmamış olması gerektiğine inanıyor. Irak’ta kitle imha silahları olduğu iddiası çürütüldü. Savaşın gidişatı ve yönetimi, bu savaşı idaresi akıllarda soru işareti yarattı.”

Dünyada pek çok ülkenin, hatta ABD müttefiklerinin çoğunun karşı çıkmasına rağmen, ABD yönetimi Irak'ın vurulması konusunda çok ısrarlıydı. Çünkü Irak savaşının planı 1982 yılında gerçekleştirilen Dünya Siyonist Kongresi’nde yapıldı. “Gizli Dünya Egemenliği Projesi”ni hayata geçirmeye çalışan İsrail’in bundan sonraki hedefleri arasında Mısır, Suriye, İran ve Suudi Arabistan var…

Amerika’nın Irak’ı ısrarla vurmasının ve bu uğurda birçok kan akıtmasının arka planına baktığımızda karşımıza 20. yüzyılın başından bu yana Ortadoğu’da akan kan ve gözyaşının tek sorumlusu İsrail çıkıyor. İsrail Devleti’nin Irak’ın parçalanmasını hedef alan politikası oldukça geçmişe dayanıyor.

İsrail’in Irak Politikası

Enformasyon Dairesi'nin İbranice yayın organı Kivunim'de yazdığı “1980’lerde İsrail İçin Strateji” başlıklı raporu tüm Ortadoğu’yu İsrail’in hayat sahası haline getirmeyi amaçlıyordu. İsrail Dışişleri Bakanlığı çalışanlarından Oded Yinon tarafından hazırlanan raporda “Irak’ın parçalanması” senaryosu şu şekilde anlatılır:

“Irak bir yandan petrol bakımından zengin, öte yandan da içte bölük pörçük bir ülke olarak, İsrail için sağlam bir hedef olmaya adaydır. Irak'ın bölünmesi bizim için Suriye'nin bölünmesinden çok daha önemlidir...

Irak, çoğunluğun Şii, yönetici azınlığın ise Sünni olmasına karşın özde komşularından farklı olmayan bir ülkedir. Nüfusun % 65'nin iktidara hiçbir siyasi katılımı yoktur. İktidar, % 20'lik bir seçkin tabakanın elindedir. Ayrıca, kuzeyde büyük bir Kürt azınlık vardır. İktidardaki rejimin elinden petrol gelirleri ve ordu alındığında Irak'ın gelecekteki durumu, Lübnan'ın geçmişteki durumundan farklı olmayacaktır. Irak etnik ve mezhebi temeller üzerine bölünecektir; kuzeyde bir Kürt Devleti; ortada bir Sünni ve güneyde Şii devleti.” Bu senaryonun 1991'deki Körfez Savaşı'ndan sonra kısmen uygulandığını, Irak'ın resmi olarak olmasa da fiili olarak üçe bölündüğünü hatırlatmaya gerek yok.

Körfez Savaşında İsrail’in Rolü

Saddam Hüseyin, 1 Ağustos 1990 günü ani bir saldırıyla Kuveyt'i işgal etti. Böylece uluslararası bir kriz doğdu. Bu krizi körükleyen güçlerin başında ise İsrail geliyordu. İsrail, ABD'nin Kuveyt işgalini en ısrarlı destekleyen ülkeydi. Hatta İsrailliler ABD'yi ılımlı bile buluyorlar, daha sert bir politika istiyorlardı. Öyleki İsrail Cumhurbaşkanı Haim Herzog, Amerikalılara nükleer silah kullanmalarını bile tavsiye etmişti. Öte yandan, ABD'deki İsrail lobisi de Irak'a karşı geniş kapsamlı bir saldırı düzenlenmesi için çalışıyordu.

Tüm bu durum, Amerika'da, Irak'a karşı düzenlenmesi düşünülen saldırının gerçekte İsrail çıkarları adına planlandığı düşüncesini yaygınlaştırdı. Ünlü köşe yazarı Patrick Buchanan, bu düşünceyi, "Washington'da Irak'a karşı bir savaş açmamızı savunan yegane güç, İsrail ve onun buradaki 'ağlama duvarı' (yani lobisi)dir" diyerek özetliyordu.

Öte yandan, İsrail konu hakkında ciddi bir propaganda kampanyası da başlatmıştı. Bu kampanya daha çok el altından yürütüldüğü için de, Mossad devreye girmişti. Eski Mossad ajanı Victor Ostrovsky, bu konuda önemli bilgiler aktarır. Ostrovsky'e göre, İsrail, Körfez Krizi'nin başlamasından bile çok daha önce Amerika ile Saddam'ı savaştırmak istiyordu. Öyleki, İsrail bu yöndeki planını İran-Irak savaşının hemen ardından uygulamaya koymuştu. Ostrovsky'nin yazdığına göre, Mossad'ın LAP-LohAma Psicologit (Psikolojik Savaş) bölümü, çeşitli dezinformasyonlarla (yalan haber) bu konuda etkili bir kampanya başlatmıştı. Saddam'ı kanlı bir diktatör ve dünya barışına yönelik büyük bir tehdit olarak göstermeye yönelikti bu kampanya.

Ostrovsky, Mossad'ın bu propaganda için farklı yerlerdeki ajan ya da sempatizanlarını kullandığını, örneğin Amnesty International ya da Amerikan Kongresi'ndeki "gönüllü ajan"ların devreye sokulduğunu anlatıyor. Irak'ın İran'la olan savaşı sırasında İran'daki sivil hedeflere yolladığı füzeler de kampanyanın malzemeleri arasındaydı. Ancak, Ostrovsky'nin dediği gibi Mossad'ın Saddam'ın söz konusu füzelerini malzeme olarak kullanması biraz garip bir durumdu; çünkü o füzeler, Amerikan uydularından gelen bilgilerin de yardımıyla, savaş sırasında Mossad tarafından hedeflere yönlendirilmişlerdi. İsrail, İran'a karşı yürüttüğü savaş boyunca desteklediği Saddam'ı şimdi canavar olarak gösterme çabası içindeydi. Ostrovsky, şöyle diyor:

“Mossad liderleri, eğer Saddam'ı yeterince korkunç göstermeyi başarırlarsa ve onun Körfez petrolü için bir tehlike olduğu —ki Saddam daha önce bu konuda bir güvence olarak algılanıyordu— düşüncesini yerleştirebilirlerse, ABD ve müttefiklerini Saddam'a saldırtabileceklerini hesaplıyorlardı.”

İsrailliler bu konuda o denli kararlı ve ABD üzerinde de o denli ısrarlıydılar ki, 4 Aralık 1990 günü, İsrail Dışişleri Bakanı David Levy, Amerikan Büyükelçisi William Brown'ı diplomatik dille tehdit etmiş, ABD'nin "Körfez Krizi'nin başlangıcında verdiği tüm sözlerini tutmasını", yani Irak'a saldırmasını istemişti. Levy'e göre, eğer ABD Irak'a saldırmazsa, İsrail bu işi kendi başına gerçekleştirecekti. (Andrew & Leslie Cockburn, Dangerous Liaison, s. 356.)

İsrail açısından savaşı ABD'ye yaptırmak ve de savaşın tümüyle dışında kalmak çok avantajlıydı. Nitekim öyle de oldu.

İsrail Amerika’yı Savaşa Zorluyor

Ancak İsrailliler ABD'nin savaş planlarına aktif olarak katıldılar. Çöl Fırtınası harekatını planlayan bazı ABD kurmayları, İsraillilerden "Saddam'ı yaralamanın en iyi yolunun ailesini vurmak olduğu" yönünde ince taktikler aldılar.

Ostrovsky'nin yukarıda anlattığı Mossad kaynaklı propaganda ise, Körfez Savaşı için gerekli olan kamuoyunu oluşturdu. Savaşın fitili de yine Mossad'ın "gönüllü ajanları" tarafından ateşlenmişti. Kongre üyelerinin Saddam'a karşı savaşa ikna edilmesi için Yahudi lobisinden Tom Lantos'un yönetimindeki Hill and Knowlton lobi şirketi dramatik bir senaryo yazmıştı. Turan Yavuz, olayı şöyle anlatıyor:

“9 Ekim 1990. Hill and Knowlton lobi şirketi Kongre'de 'Irak'ın Vahşetleri' başlığı altında bir oturum düzenliyor. Lobi şirketi tarafından oturuma getirilen bazı 'görgü tanıkları' Iraklı askerlerin yeni doğmuş çocukları hastane odalarında öldürdüğünü öne sürüyor. Bir 'görgü tanığı' vahşeti tüm detaylarıyla anlatıyor ve Iraklı askerlerin bir hastanede 300 yeni doğmuş çocuğu öldürdüğünü söylüyor. Söz konusu bilgiler, Kongre üyelerini hayli rahatsız ediyor. Bu da Başkan Bush'un işine yarıyor. Ancak sonra anlaşılıyor ki, Hill and Knowlton lobi şirketinin kongre önüne getirdiği 'görgü tanığı' aslında Kuveyt'in Washington'daki büyükelçisinin kızıdır. Buna rağmen kızın söyledikleri Kongre üyelerinin Saddam Hüseyin'e 'Hitler' lakabı takmasına yol açacaktır.”

Açıkça görüldüğü gibi ABD'nin 1991’de Irak'a karşı savaşa girmesini aslında İsrail planlamıştır. Amerika’da bu planı uygulamıştır.

Teröre Karşı Mücadele Bahanesi

Aslında Irak'ın vurulması ve Saddam Hüseyin rejiminin silah zoruyla yıkılması planı, sanıldığı gibi 11 Eylül 2001 sonrasındaki "teröre karşı mücadele" ortamında değil, bundan çok daha önce yapılmış ve Washington'ın gündemine getirilmişti. Bu yöndeki ilk işaret, 1997 yılında ortaya çıkmıştı. Washington'daki bir grup İsrail yanlısı stratejist, kurdukları PNAC adlı "think-tank"le Irak'ın işgali senaryosunu savunmaya başlamıştı. PNAC'in en kayda değer isimleri ise, George W. Bush yönetiminin en etkin isimleri haline gelecek olan Savunma Bakanı Donald Rumsfeld ve Başkan Yardımcısı Dick Cheney idi.

Philadelphia Daily News gazetesinde William Bunch imzasıyla bir makalade, bu konuda şu gerçeklere yer verilmektedir:

Gerçekte, Donald Rumsfeld, Başkan Yardımıcısı Dick Cheney ve küçük bir grup ideolog, Amerika'nın Irak'ı işgalini savunmaya henüz 1997 yılında başlamışlardı yani 11 Eylül saldırılarından 4, Başkan Bush'un göreve başlamasından 3 yıl önce.

Kendilerine PNAC (Project for the New American Century Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi) adı verilen bu siyaset grubu, Cheney, Rumsfeld, Rumsfeld'in yakın yardımcısı Paul Wolfowitz ve Bush'un kardeşi Jeb Bush'u da içeriyordu. Ve daha o zamanlar bile, Ocak 1998'de, Başkan Clinton'ı Irak'ı işgale ikna etmeye çalışmışlardı.

İşgalin Gerçek Amacı Petrol Mü?

Peki PNAC üyelerinin Saddam'ı düşürmek konusunda bu kadar ısrarlı olmalarının nedeni neydi? Aynı makalede bu konuda şunlar yazılıdır:

"Petrol, PNAC'in Irak hakkındaki politika açıklamalarında arka planda bir yer tutsa da, itici güç gibi gözükmüyor. Pennsylvania Üniversitesi'nden siyaset bilimi profesörü ve Ortadoğu uzmanı Ian Lustick, Bush'un politikasını eleştirirken, petrolün savaş taraflarınca asıl olarak savaşın masrafını karşılamaya yönelik bir unsur olarak görüldüğüne dikkat çekiyor.

PNAC'tan Schmitt ise, "ben Texas'tanım ve bildiğim petrolcülerin hepsi askeri bir operasyona karşı" diyor, "petrol pazarı istikrarsızlık istemiyor".

Profesör Lustick'e göre ise, (savaş için) daha güçlü ama gizli bir motivasyon kaynağı, İsrail olabilir. Bush yönetimindeki şahinlerin, Irak'taki bir güç gösterisinin, Filistinlileri İsrail için avantajlı olan bir barış planını kabul etmeye ikna edeceğini hesapladıklarını söylüyor.”

İşte Irak'a saldırı planının ardındaki en büyük motivasyon budur: İsrail'in Ortadoğu stratejisine hizmet etmek.

Bu gerçek, başka Ortadoğu uzmanları tarafından da teşhis edilmiştir. Örneğin Cengiz Çandar, Irak'a saldırı planının ardındaki gerçek gücü bir yazısında şöyle açıklamaktadır:

“... Irak'a saldırı'nın başını kim çekiyor peki? Başkan Yardımcısı Dick Cheney, Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, Ulusal Güvenlik Başdanışmanı Condoleeza Rice. Bunlar, 'en üst düzeydeki' saldırı yandaşları. Ama buzdağının altı daha zengin ve ilginç. Orada çeşitli 'lobiler' var.

Lobilerin başında İsrail sağı, Likud yanlısı ve Amerikan silah sanayii ile yakın ilişkileri bulunan JINSA ekibi geliyor. JINSA, Jewish Institute for Security Affairs (Güvenlik Meseleleri İçin Yahudi Enstitüsü). Bunlar, 'silah lobisi'yle, Lockheed, Northrop, General Dynamics, İsrail askeri endüstrileri vs. ile sıkı ilişkilerdeler... JINSA'nın 'temel ilkesi' şu: 'Amerika ile İsrail'in güvenliği bölünemez'; yani aynı şey...

JINSA'nın amacı sadece Irak'ta Saddam rejiminin yıkılması değil; 'total savaş' mantığı ile S.Arabistan, Suriye ve Mısır ve bu arada İran rejimlerinin de yıkılmasından ve buralara 'demokrasi' getirilmesinden yanalar... Yani, 'İsrail'in en aşırı kesimleri'yle aynı 'dalga boyu'nda olan Amerikan Yahudileri'nin bir bölümü, şu dönemde 'Washington şahinleri'ni oluşturuyor.”

İsrail’in Gizli Dünya Egemenliği Projesi

Her ne kadar "Amerikan çıkarları"ndan söz edilse de, aslında savunulan şey İsrail'in çıkarlarıdır. Çünkü gerçekte Amerika'nın tüm bir Ortadoğu'yla savaşmak, bu bölgedeki halkları kendine düşman etmek gibi bir stratejide çıkarı olamaz. Böyle bir stratejinin benimsenmesi ise ABD'nin, bu ülkenin dış politikasında inanılmaz bir güce sahip olan İsrail losibinin etkisiyle, yalnızca İsrail'e angaje olması durumunda söz konusu olabilir.

İşte bu nedenle Amerika'nın 11 Eylül sonrasında uygulamaya konan ve tüm İslam dünyasını düzenlemeye yönelik stratejisinin ardında, İsrail'in gizli "dünya egemenliği" planı vardır. İsrail, kurulduğu günden bu yana, Ortadoğu'yu yeniden düzenleme, kendisi hedefleri için tehlikesiz ve yönlendirilebilir hale getirme amacındadır. 11 Eylül İsrail için bulunmaz bir fırsat olmuş, Amerika’da tüm dünyayı terörle mücadele ettiği yalanıyla kandırmıştır. Şimdi tüm dünya İsrail’in 1982 yılında Dünya Siyonist Kongresi’nde planlanan Irak’ın parçalanması politikasının adım adım sahneye konulmasını izliyor. Irak’ın ardından sırada İran var. İsrail sinsi sinsi Ortadoğu’ya yayılmaya vaad edilen kutsal topraklara kavuşmaya çalışıyor, tek hedefi bu…

http://www.dunyasavaslari.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder