24 Mart 2010 Çarşamba
İnsanlar arasında sevgi neden biter?
Uzun zamandır bu konuda yazmak istiyordum. Birbirlerini çok sevdiğini söyleyen insanlar kısa bir süre sonra birbirinden nefret eder hale geliyorlar. Büyük ümitlerle başlanan evlilikler kısa bir süre sonra adeta kâbusa dönüşüyor. Eşlerin arasında sevgi tamamen kayboluyor, evlilik bir alışkanlığa ve katlanmaya dönüşüyor. Peki hiç bunun nedenini düşündünüz mü? Eğer bu insanların birbirlerine duydukları gerçek sevgiyse nasıl olupta bu sevgi nefrete dönüşüyor, insanlar birbirlerinden bu derece soğuyup uzaklaşıyor?
Gazetelerde, dergilerde, televizyon kanallarında veya çevremde sık sık birbirlerini ne kadar çok sevdiklerini söyleyen insanların, tatillerde, eğlence yerlerinde çekilmiş resimlerini, iş arkadaşlarının, iş ortaklarının ise şirketleri önünde yine aynı şekilde verdikleri pozları görüyorum Bir süre sonra yine aynı kişilerin arkadaşlıklarının, dostluklarının, iş ortaklıklarının veya evliliklerinin bittiği ile ilgili haberler karşıma çıkıyor. Daha çok kısa bir süre önce, birbirlerini sevdikleri, birbirlerine değer verdikleri, "bizim sevgimiz çok farklı" iddiası ile ortaya çıkan bu kişiler, büyük kavgalar ederek, birbirlerine karşı hem de toplumun önünde çok ağır sözler söyleyerek, iftiralar atarak, birbirlerini maddi kayıplar içinde bırakarak ayrılıyorlar.
Bu kişiler gazetelerden, televizyon kanallarından birbirlerine ağır suçlamalarda bulunarak, sevgilerinin bittiğini söylüyorlar. Birbirlerinin çirkin suçlamalarına yine aynı şekilde basit üsluplarla karşılık verip, birbirlerinden çok yüklü maddi tazminatlar talep ederler. İnsanlar arasındaki bağlar ne olursa olsun; bu ister evlilik, ister iş ortaklığı, ister arkadaşlık olabilir, aralarındaki bağların kopuşu genel olarak bu veya buna benzer şekillerde olur. Adliye koridorları birbirleriyle kavga eden, tartışan, nefretinden birbirinin yüzüne dahi bakamayan insanlarla dolup taşar.
Kısa veya uzun, sonuçta bir süre öncesine kadar birbirlerini seviyor görüntüsü veren bu insanlar, birbirlerini aşağılayarak, nefret ederek ayrılırlar. Bu insanların büyük bir çoğunluğu, bu aşamada "sevgilerinin bittiğini" iddia ederler.
Peki birbirini çok seven iki insan arasında sevgi neden biter? Çünkü aslında yaşadıkları bu sistem içerisinde 'sevgi' olarak adlandırdıkları şey, 'gerçek sevgi' değildir. Bu sadece, geçici heveslere dayanan, sağlam bir dayanağı olmayan, karşılıklı menfaatler doğrultusunda gelişen ve korunan, manevi anlamda hiçbir derinliği olmayan, çoğunlukla maddi değerlere dayanan ve taraflardan birisinin çıkarının bitmesiyle son bulmaya mahkum olan bağlardır.
Örneğin karşısındaki kişiyi çok sevdiğini söyleyen bir kişi, onun ciddi bir kaza geçirip tek kolunu kaybetmesiyle birlikte, ona olan sevgisini de ilgisini de kaybeder. Kişi belki bunu bir anda ortaya koymaktan, hem kendisine hem çevresine karşı utanabilir. Ancak kısa bir süre içinde, değişik bahaneler ortaya koyarak bu konuma gelen birisiyle tüm bağlantısını koparır. Zaten dünyevi bir bakış açısına sahip olan bir insan böyle bir durumda karşısındakinden kesin olarak soğuyacağı için, şartlar otomatik olarak gelişir ve o sevdiğini iddia ettiği kişiyle artık bir arada bulunmak istemez.
Aynı şekilde, yine bir başka kişi de, karşısındakini çok sevdiğini iddia ettiği yakını tüm malını ve imkânlarını kaybettiğinde ve bunun sonucunda, yaşam şartları tamamen değişip beklentilerini karşılayamaz hale geldiğinde, ona karşı duyduğu ilgi ve sevgiyi tamamen kaybeder. İman etmeyen insanların bir arada bulunabilmelerini sağlayan para, fiziki görünüm, kariyer, mevki, çocuk sahibi olma gibi ortak menfaatler vardır. Bu menfaatlerden biri veya birkaçına bir zarar geldiğinde, artık iddia edilen bu "sözde sevgi" bile bu insanları bir arada tutmaya yetmez. Toplumda yaşanan bu ve buna benzer örnekler çok sayıda arttırılabilir.
Hayatlarını Kuran'a göre yaşamayan insanların, gerçek sevgiyi yaşamaları da asla mümkün değildir. İmana dayalı gerçek sevginin yaşandığı durumlarda ise, yukarıda sayılan türden, hatta çok daha zor olaylar, ağır şartlar meydana gelse dahi sevgi asla bitmez, önemini kaybetmez.
Çünkü gerçek sevgi; temeli Allah sevgisi ve rızası üzerine kurulan, imanla, takvayla, Allah'a olan yakınlıkla artan sevgidir. İman eden bir insan Allah'ı büyük bir coşkuyla, heyecanla sever. Allah aşkı, Allah'ı razı etme, Allah'ın sevdiği bir insan olma umudu kişiye çok büyük bir şevk ve heyecan verir. Allah sevgisi; ruhundaki coşkuyu, hareketliliği, huzuru, mutmainlik hissini hep canlı tutar. Allah'ın sonsuz sevgisi, aklı, merhameti, sanatı, yaratma gücü, kudreti, ihtişamı, Allah'a olan sevgisini daha da arttırır. Allah'a olan sevgisinden dolayı, mümin Allah'ın yarattıklarına karşı da büyük bir sevgi ve muhabbet duyar. Allah'ı çok sevdiği için, yine Allah'a sevgi duyan, imanlı insanlara karşı coşkun bir sevgi duyar. Allah'ın yarattığı bitkileri, hayvanları sever. Takvaya dayanan sevgide cahiliye ahlakında sık sık duyduğumuz "... sevgim bitti, sevgim azaldı, artık sevemiyorum... vs" gibi ifadelere yer yoktur.
İnançlı bir insan, karşısındaki kişi imanlı ve takva olduğu sürece, daima, her şart ve durumda onu çok sever. Yaşlılık, sakatlanma, fiziksel bir eksiklik, makamı mevkiyi kaybetme, iflas etme, hastalık, hata yapma gibi durumlar asla sevgiyi olumsuz yönde etkilemez. Aksine bunlar oluştuğunda, karşısındakinin mümin olmasından ötürü insanın sevgisi daha da derinlik ve anlam kazanarak artar. Allah için yaşanan sevgi çok yönlüdür, çok kapsamlıdır. Bu sevgide vefa, sadakat, merhamet, bağışlama vardır. Eksiklik kusur olsa bile, yine de güzel gözle bakma vardır. Allah için sevmede, sevginin bir süresi ya da sonu yoktur. Bu sevgi, dünyada ve sonsuz ahiret hayatında yaşanmak üzere kilitlenmiş bir sevgidir. Sadece dünyaya yönelik değil, sonsuz ahiret hayatına ayarlıdır. Ölüm anında Allah canını alırken de müminin yüzünde Allah'a karşı coşkun bir sevgi ve iman güzelliği vardır. Hiçbir şey, sonsuz güzelliklerin sahibi olan Allah’a duyulan sevgi ve iman coşkusu kadar insan ruhunda huzur ve mutmainlik oluşturamaz.
İman etmeyen iki kişinin nefisleri sürekli olarak çatışır, her iki tarafta birbirlerine kendi isteklerini kabul ettirmeye çalışırlar. Tevazu, güzel ahlak, sabretme, güzellikle karşılık verme, acizliklerine şefkat duyma yoktur. Öfke, gerginlik, sinir harbi ve kavga vardır. Bir taraf nefsine uymayan bir konuda hemen gerginleşir. Ayrıca bu insanlar karşılarındaki kişi için asla kendi tavırlarından ödün vermezler, karşılarındakini üzmeyi umursamazlar. ‘Ben böyleyim’ deyip işin içinden çıkarlar. O yüzden bu insanlar senelerce hiç değişmeden umursuz ve kötü tavırlarını ısrarla sürdürürler. Bu da diğer tarafta bir süre sonra yoğun bir öfkeye, bıkkınlığa ve en sonunda da vurdumduymazlığa veya ayrılmaya yol açar. Evliliklerin ya katlanmaya ya da ayrılmaya dönüştüğünü açıkça görebilirsiniz. İki tarafta inançlı olmadığı için Allah için kendini düzeltme, ahlakını güzelleştirme, tevazu yoktur. Bu ahlakta alttan alan daima ezilir, bir taraf bir tarafı sürekli sömürür.
Burada asıl önemli olan gerçek insanların sevgiyi Allah’a değil yoğun bir şekilde birbirlerine yöneltmeleridir. İnsanlar Allah’ı tamamen unutup sevgiyi ve ilgiyi birbirlerine verip, yine birbirlerinden beklerler. Oysa insanların tüm hareketleri Allah’ın kontrolündedir. İnsanlar Allah’ı unuttukları ve karşılarındaki insanı yücelttikleri için Allah aralarında gerçek sevgiyi hiçbir şekilde oluşturmaz. Gerçek sevgi ne yaparlarsa yapsınlar oluşmaz. İnsanlar bu sevgiyi kendilerinin oluşturacaklarını düşünerek çok yanılıyorlar. Hâlbuki insanların kalpleri Allah’ın elindedir.
İnançlı insanlar ise her şeyden önce Alalh’ı sevip, karşılarındaki kişileri de Allah için severler. Böyle olunca kişilerin kusurlarına, eksikliklerine şefkatle yaklaşırlar. Allah’ın kaderde bu şekilde yarattığını düşünürler. Birbirlerinin sözlerine değer verip tavırlarını düzeltirler. Fedakarlıktan ve güzel ahlaktan zevk alır takdiri insandan değil Allah’tan beklerler. Böyle bir sevgide karşı taraftan beklenen hiçbir şey yoktur. Her hareket Allah için, ahirette bir karşılığı olması için yapılır. Böylece inançlı insanlar arasında güzel söze, gerçek sevgiye, anlayışa ve tutkuya dayalı mükemmel bir birliktelik oluşur.
İnançsız olan insanların gerçek sevgiyi, tutkuyu aramaları ve bunu yıllarca sürdüreceklerini zannetmeleri boş bir çabadan ibarettir. Söylediğim gibi aradaki bu sevgiyi Allah asla oluşturmaz. Birbirini çok sevdiğini söyleyen insanlar iman edip en başta Allah’ı sevmedikleri sürece çok kısa bir süre sonra yalnızlığa, karamsarlığa, bıkkınlığa ve nefrete gömülmeye mahkumdurlar…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder