22 Mart 2010 Pazartesi

Cüneyt Arkın “Yıkılmayan Adamın” ardından…



Geçen gün Cüneyt Arkın’ın hayatını anlatan bir belgesel izledim. İnsanların biyografilerini hem okumayı hem de seyretmeyi çok severim. Genellikle hiç vaktim olmadığı için çok fazla seyretme imkanı bulamam. Hep bir şeyler yaparken, ya da bilgisayarımda çalışırken ilgimi çeken programlara bakarım. İnsanların hayatlarını anlatan programları seyretmeyi çok seviyorum, çünkü onların kaderlerini seyrediyorum. Kendileri için planlanan olaylar tek tek kareler halinde bize gösteriliyor. Belki anlatan da, o filmin içinde yer baş aktörde, o belgeseli hazırlayanda o insanın kaderini filme aldıklarını bilmiyorlar ama ben biliyorum.

Seyrettiğim programda Cüneyt Arkın kendi hayatını anlatıyordu. Bir evin mahzeni andıran bodrum katında loş bir odada oturan son derece çökmüş ve yaşlanmış bir adam hayatını tüm detaylarıyla anlatıyor. Bir an gençlik fotoğrafı ekrana yansıyor. Bu kadar yakışıklı, bu kadar sağlıklı bir insanın nasıl olup da bu kadar yaşlandığına ve güçten düştüğüne şaşırıyorsunuz. Şu anda koltukta oturan adam kıpırdamakta zorluk çekiyor, çok ağır bir bel ameliyatı geçirmiş ve felç tehlikesi geçirmiş bir insan görüyorsunuz karşınızda. “Hayatta en korktuğum şeylerden biri sakat kalmaktı, şimdi kısmen kaldık işte” diyor, gözleri hafifçe yaşararak. İşte orada bu kadar yakışlı ve zeki insanın hayatının nasıl bitip tükendiğini fark ediyorsunuz…

Cüneyt Arkın röportajında felç geçirdiği zamanı şöyle anlatıyor:

Tam felç halindeydim. Korkunç acılar çekiyordum, ölmek istiyordum. Ameliyat öncesi beni çılgınca sevindiren bir şey oldu. Beklemediğim bir anda beklenmedik yerde odamda büyük oğlum Murat İngiltere'den gelmiş, orada dimdik duruyordu. Bir an tepkisiz kaldım. Sonra Cüneyt Arkın'a benzettim. İlk kitaplarımı selamladım. Güvercinlere uzaktan yem attım. Düşünmeye başladım. Ölüm ve hayat. Yerlerde sürünürken “Allah”ım beni bu halden kurtar, neyim var neyim yok hepsini al' diyordum. Yarım yamalak şiire başladım. Aklıma ilk gelen şuydu: 'Siz hiç öldünüz mü?' Ölümden dönmek insand çok büyük değişikliklere yol açıyor. Maddi dünya bitiyor.a

Cüneyt Arkın belgeselde geçmişte yaşadığı zorlukları anlatmaua devam ediyor, nasıl güçlükle hayata tutunduğunu, nasıl zor şartlar altında yaşadığını. Yine kare kare filmler yansıyor ekrana. Kara kuşak sahibi karateci, müthiş atletik ve yakışıklı insan gitmiş geriye vücudunu güçlükle kaldıran bir insan gelmiş. Bütün bu kareler bize dünya hayatının ne kadar boş olduğunu gösteriyor. Aslında hangi insanın biyografisine bakarsanız bakın bu gerçek hiç değişmez. Hep gençliği, güzelliği, sağlığı gittiği için üzülen ve gözyaşı döken insanlar görürsünüz. Ancak iman eden bir insan için durum farklıdır. İman eden bir insan hayatı boyunca kendini gerçek yurdu olan sonsuz hayatı için hazırlar. Bu yüzden hayatını da hep hayırla ve güzel işlerle geçirmiştir. Gençliği, güzelliği, malı, mülkü gitse de hepsini zaten Allah için harcamıştır. Bu yüzden daima sevinç içindedir. Anılarla yaşamaz, hayatının elinden kayıp gittiği için üzülmez. Çünkü zaten bu dünyanın çok kısa olduğunu ve çarçabuk geçeceğini daima bilir. Bu gerçeği bilmeyenler ve bir anda gençliklerini ve güzelliklerini kaybedenler büyük bir şaşkınlık ve üzüntüye kapılırlar.

Bu dünya hayatı, yalnızca bir oyun ve '(eğlence türünden) tutkulu bir oyalanmadır'. Gerçekten ahiret yurdu ise, asıl hayat odur. Bir bilselerdi. (Ankebut Suresi, 64)

Eğer insan iman ederek hayatını Allah’a adamazsa yıllar ilerledikçe elinde hep kocaman bir boşluk kalır. Gençlik, güzellik, sağlık tek tek o insanı bırakır. Yaşlandıkça ne yediğinden ne giydiğinden zevk alır, artık dünyayı da gezse, her istediğine kavuşsa da zevk alamaz hale gelir. Hayat tek tek tüm zevkleri elinden alır ve bir gün ölümle birlikte sonsuz hayata gözlerini açar ve tüm hayatını nasıl bomboş amaçlar uğruna tükettiğini anlar. İman eden bir insan ise hayatının her saniyesini dolu dolu hep Allah için birçok iş yaparak geçirir. Bu kişi de yaşlanır, ama Allah yolunda yaşlanmak çok bambaşkadır. Hayatını şuurlu yaşamak, her günü hayırlı birçok işle doldurmak ve bir gün gelip ahirete kavuşacağını bilmek bambaşkadır. Bu insan dünyada da hiçbirşey kaybetmez ve ahirette de sonsuz güzelliklere kavuşur.

Cüneyt Arkın’ın iman edip etmediğini bilmiyorum, inşaAllah hastalıklarının onu Allah’a yakınlaştırmasını, dünyanın geçiciliğini ve gerçek hayatın ahiret olduğunu görmesini diliyorum…

Kaynak: http://www.dunyaveahiret.com/

1 yorum:

  1. Allah iman ile bu dünyadan göçmesini nasip eylesin.Amin.

    YanıtlaSil