31 Mart 2010 Çarşamba

Karşınızdaki insanı Allah için sevin…



Günümüzde insanların ne kadar sevgisizlikten ve ilgisizlikten yakındıklarını biliyorsunuz. Kimse büyük bir tutkuyla aradığı gerçek sevgiye kavuşamıyor, istediği yakınlığı ve ince düşünceyi karşısındakinden bulamıyor. Daha önceki yazılarımda Allah’ı unutarak direk insanlara yöneltilen sevginin gerçek sevgi olamayacağını yazmıştım. Çünkü kalpler Allah elindedir. Allah unutulduğunda, Allah o iki insan arasında gerçek aşkı, tutkuyu ve derin sevgiyi oluşturmaz. İnsanlar sevdikleriyle gerçek aşkı yaşamanın kendi ellerinde olduğunu sanıyorlar. Fakat ne yaparlarsa yapsınlar karşı tarafın bir türlü anlamamasından, bencilliğinden ve egoistliğinden yakınıyorlar. Hep tek taraflı veren kişi olduklarını düşünüyorlar. Hâlbuki burada anlamazlıktan geldikleri şey sevgiyi oluşturanın Allah olmasıdır. Allah sevilmediğinde ve sevgi Allah’tan insanlara yönlendirilmediğinde hiçbir zaman iki insan arasında o istenen sevgi yaşanamaz.

De ki: "Düşündünüz mü hiç; eğer Allah sizin işitmenizi ve görmenizi alıverir ve kalplerinizi mühürlerse, onları size Allah'tan başka getirebilecek ilah kimdir?" Bak, Biz nasıl ayetleri 'çeşitli biçimlerde açıklıyoruz da' sonra onlar (yine) sırt çevirip-engelliyorlar? (En'am Suresi, 46)

Allah’a gönülden inanan bir insan hayatının tümünü Allah'a adamıştır. Allah için yaşar, Allah için çalışır ve Allah için sever."Allah için sevme"nin ne olduğu, inançlı olmayan biri için ilk başta pek anlaşılamayabilir. Hayatı boyunca Allah'a yabancı olmuş, O'nu tanımamış bir insan, sevgisini Allah'a yöneltmeyi de bilmeyecektir.

Ama Allah'ı tanıyan ve O'nun, kendisi üzerindeki büyük rahmetini gören, O'nun sayesinde var olduğunu, Allah'ın rahmeti sayesinde yaşadığını ve sevip hoşlandığı her şeyin Allah'tan geldiğini fark eden bir insan, elbette Allah sevgisinin ve Allah için sevmenin üstünlüğüne ulaşır. Kuran'da, inananlar ile diğer insanlar arasında sevgi yönünde oluşan büyük farkı Allah şöyle bildirmiştir:

İnsanlar içinde, Allah'tan başkasını 'eş ve ortak' tutanlar vardır ki, onlar (bunları), Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin ise Allah'a olan sevgileri daha güçlüdür... (Bakara Suresi, 165)

Ayette bildirildiği gibi, Allah'a ortak koşup, tümü O'na ait olan özellikleri kendi zihinlerinde başka varlıklara verenler, bu varlıkları Allah'ı severcesine sevmektedirler. Bu sevgi, Allah'a ortak koşma (şirk) üzerine kurulu bir sevgidir.

Var olan her şeyin Allah'a ait olduğunu ve O'ndan geldiğini bilen müminler ise en çok Allah'ı severler. Müminlerin, Allah'ı bir ve tek olarak tanımalarından doğan bu büyük fark, onların sevgi anlayışını diğer insanlardan tümüyle farklı kılar. Kuran'da ortak koşanların, Allah'ın "bir ve tek" olarak anılmasına dayanamadıklarını Rabbimiz şöyle bildirir:

...Sen Kuran'da sadece Rabbini "bir ve tek" (ilah olarak) andığın zaman, 'nefretle kaçar vaziyette' gerisin geriye giderler. (İsra Suresi, 46)

İnaçlı bir insan şu gerçeklerin farkındadır:

-Hiçbir şey (insan, madde, olay vs.) kendine ait bir güzelliğe sahip değildir. Bütün herşeyi yaratan Allah'tır ve onlara sahip oldukları özellikleri veren de O'dur. Bir insan, örneğin kendi yüzünü kendisi tasarlayıp meydana getirmediğine göre, o yüzdeki güzellik Allah'a ait bir güzelliktir.

-Allah bu güzelliği, yoktan var ettiği insana geçici bir süre için (çünkü o insan kısa sürede yaşlanacak ve ölecektir) vermiştir. Ahirette bu güzelliği yeniden ve daha da mükemmel bir biçimde yaratma gücüne de yalnızca Allah sahiptir.

-Aynı insan gibi, sevilecek tüm varlıklar da Allah'ın yarattığı ve "sevimli" kıldığı canlılardır. Allah, güzelliğin gerçek sahibinin Kendisi olduğunu hatırlatmak için de, bu varlıkları, ölüm ve kıyametle yok edecektir. Yeniden yaratılış ise ahirettedir.

Durum böyleyken inançlı bir insan, karşılaştığı tüm güzellikleri, bunların Allah'a ait olduğunu ve "aslı"nın ahirette bulunduğunu bilerek sever. Dolayısıyla asıl sevgisi, sevdiği herşeyi ona veren ve onların gerçek sahibi olan Allah'a yöneliktir.

Müminin sahip olduğu ve Allah'a iman üzerine kurulu olan bu sevginin tam tersine, mümin olmayanlar sahiptir. Onların sevgisi, Allah'a ortak koşma (şirk) temeli üzerine kuruludur. Allah Kuran'da Hz. İbrahim'ın söylediğini haber verdiği şu sözlerle bu tür sevgiyi anlatır:

(İbrahim) Dedi ki: "Siz gerçekten, Allah'ı bırakıp dünya hayatında aranızda bir sevgi-bağı olarak putları (ilahlar) edindiniz. Sonra kıyamet günü, kiminiz kiminizi inkar edip-tanımayacak ve kiminiz kiminize lanet edeceksiniz. Sizin barınma yeriniz ateştir ve hiçbir yardımcınız yoktur." (Ankebut Suresi, 25)

Bediüzzaman Said Nursi de bu tür bir sevgiye sahip olanları güzel bir örnekle anlatır. Buna göre bu kişiler, elindeki aynalar yardımıyla Güneş'e bakan bir adama benzer. Elindeki ayna kırılıp da, Güneş'ten yansıttığı ışık kesilince, adam ışığı kaybetmenin korkusuyla kendini "yer bitirir". Ama akılsızlık yapmaktadır: Aynadaki ışık, aynaya ait değildir ki o kırılınca ışık da yok olsun. Işık Güneş'e aittir, aynalar onu yalnızca yansıtır.

Mümin de bütün sevgisini Allah'a yöneltecektir. Allah'ı sevmek ise -nasıl Güneş'e aynalarla bakılıyorsa-, Allah'ın sıfatlarının yansıdığı varlıkları, bu isimlerin O'na ait olduğunu bilerek sevmektir.

Dolayısıyla inançlı insanlar, Allah'a olan sevgilerini, Allah'ın sıfatlarını üzerlerinde "tecelli" ettiren ve Allah'ın beğendiği ahlak ile ahlaklanmış müminleri severek gösterecektir. Bu sevgi, soy, ırk gibi yakınlıklara ya da herhangi bir çıkara dayalı değildir. Yalnızca Allah'ı sevmenin sonucunda, Allah'ı sevenleri sevmekten kaynaklanır. İnkar edenlerde Allah’ı unutarak şirk içinde sevgiyi yaşamaya çalışırlar. Fakat asla gerçek sevgiye kavuşamazlar…

Kaynak: www.sirktehlikesi.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder