Bu aralar çok sık çevremde depresyona giren gençlere rastlıyorum. İnsanlar birbirlerine sanki ağız birliği etmişçesine ‘bu çağın hastalığı’ diyorlar. Üniversitelerdeki gençliğin hali ise içler acısı. Koltuklara kaykılarak yaslanmış, kulağında son hızla çalan walkmen, bir elinde telefon, diğer elinde sigara. Bu 21. yüzyılın gençliği. Yetiştirdiğimiz gençlik işte bu. Neredeyse her köşede adeta ipnotize olmuş gibi mesaj yazanlar, ya da saatlerce telefonla boş boş konuşanlar. Yanımdan süratle geçen bu gençlerin donuk bakışları, umursuzlukları, sanki hiçbir şey düşünmüyor gibiler. Dünyada neler olup bitiyor, hangi ülkede insanlar katlediliyor, dünyada ne kadar insan aç, evsiz, barksız yaşıyor? Üstelik gençler arasında içki, uyuşturucu son derece normal karşılanıyor, hatta yapmayanlar alaya alınıyor.
Şimdi aileleri tarafından paraya ve ilgiye boğulmuş olarak yetiştirilen, her dedikleri yapılan bu gençler sorumluluk nedir hiç bilmiyorlar. Ayrıca tamamen bencil bir ahlak üzerine yetiştiriliyorlar. O zaman sadece kendini düşünen, dışarıda dünya yıkılsa banane diyen, sürekli gezmeyi tozmayı isteyen, yardımlaşmayı enayilik olarak gören, materyalist, sevgisiz, düşünmeyen, akletmeyen, manevi değerlerini kaybetmiş bir gençlik ortaya çıkıyor. Bu gencin üzerine en ufak bir sorumluluk yüklendiğinde ise nasıl baş edeceğini bilemeyip ağır depresyona giriyor. Endişeler, üzüntüler birbirini izliyor ve ardından yatağa düşme, ilaçlar, tedavi ve hastane süreci yaşanıyor.
Bu gençler toplumdaki insanlara karşı, ailelerine, öğretmenlerine karşı da son derece saygısız ve sevgisizler. Kendi çıkarlarıyla çatışıldığında hemen saldırganlaşıyorlar. Günümüzde bir öğrenci rahatlıkla üniversitede hocasını tehtid edebiliyor, ailesinden para çalıyor, annesini dövebiliyor, hatta öldürmeye yelteniyor.
Peki bütün bunların nedeni nedir diye hiç düşünüyor musunuz? Neden çok genç bir insan bir anda ağır depresyona giriyor, nasıl annesini babasını öldürmeye kalkıyor, nasıl bir barın tuvaletinde yüksek uyuşturucudan ölü bulunuyor?
Bütün bunların nedeni bu gençlerin inançsız olarak, Allah korkusunu tanımadan, ahiret inancından, Allah sevgisinden uzak yetiştirilmeleridir. Eğer gençler küçük yaşlarından itibaren İslam ahlakıyla ve Kuran bilgisiyle tanışsalar ruhlarında böyle bir boşluk asla oluşmayacaktır. Allah’ı küçük yaşta tanıyan bir çocuk O’nu hem sevecek, hemde yanlış yapmaktan çekinerek hareketlerine çeki düzen verecektir. Kuran’ı bilen bir genç anne babasına saldıramaz, hakaretler yağdırmaz, kendini kaybedercesine içip başkasına saldıramaz. Ahiret inancı olduğu için intihar edip yaşamına son vermeyi düşünemez. Çünkü Allah’a bu yüzden hesap vereceğini bilir.
Öldükten sonra bir yokolma değil sonsuz bir hayatın başlayacağını çok iyi bilir. Böyle bir olaya asla kalkışmaz. Her hareketi bilinçlidir. Sosyal olaylara karşı duyarlı olur, yardımlaşmaktan hoşlanır. Çevresindeki herkese güzel ahlaklı davranır. Daima doğruyu söyler, kendi çıkarları için yalan söylemez. Şimdi sormak istiyorum, çocuğunu inançsız olarak yetiştirip daha sonra onun saygısızlığından, şuursuzluğundan, sorumsuzluğundan yakınan bir aile ne derece haklıdır? Bir genç nereye gideceğini bilmeden intihar ettiğinde, cenazesinde ağlamak çoktan boşa gitmiş bir zamanı geri getirebilir mi? Ya da o çocuğun ahirette karşılaşacağı gerçekleri değiştirebilir mi?
Eğer gençlerimizi kaybetmemek, göz göre göre yitirmemek, anneye babaya vefalı olmalarını sağlamak, bütün ömürlerini tevekkülle, Allah’a dayanıp güvenerek, huzurla geçirmelerini sağlamak, topluma faydalı bir birey olmalarını sağlamak, ahirette cenneti kazandırmak istiyorsak onları inançlı ve güzel ahlaklı yetiştirmemiz gerekir. Aksi taktirde doğan yıkımlardan, kayıplardan ağlamak, yakınmak vicdana sığmayan bir hareket olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder