14 Mart 2010 Pazar

Darwin’den masallar: Balinalar ayılardan evrimleşmiştir!

Denizde yaşayan dünyanın en güçlü canlılarından biri olan balinayı gördüğünde Darwin tam olarak büyük bir şok yaşamıştır. Çünkü bu mükemmel canlının boyu 30 metredir, üstelik ağırlığı 100 tonu geçmektedir. Dolayısıyla bir balinanın boyu 5 katlı apartman boyunda olup, ağırlığı da 30 filin toplam ağırlığı kadardır. Üstelik bu canlı mükemmel yaratılışı sayesinde tonlarca ağırlığıyla hiç zorlanmadan denizin dibine dalıp tekrar suyun yüzeyine çıkabilmektedir. Derisinin altında bulunan yaklaşık 50 cm yağ tabakası vücut sıcaklığını 34-37 derece dolaylarında tutmaktadır.

Balinanın kemikleri süngerimsi bir maddeden yaratılmıştır ve kemiklerin içi yağ ile doludur. Bu yüzden balina hiç zorlanmadan 15-20 saniyede suyun yüzeyine çıkar. Gövdesi binlerce metre denizin altındaki basınca dayanabilecek şekilde yaratılmıştır. Hayvanın kanında ve kaslarında dolaşan oksijen, onu su altındayken ve soluk almadığı zamanlarda besleyecek kimyasal maddelerle karışır. Dolaşım sistemi ise kanı iç organlardan beyne gönderebilecek şekilde yaratılmıştır. Bu sayede balina nefes almak için suyun yüzeyine çıkana kadar vücudundaki oksijeni, oksijene en çok ihtiyacı olan organa, yani beynine gönderebilmektedir. Balinadaki bu muhteşem sistem bilim adamlarını hayrete düşürmektedir.

Her yıl Kaliforniya'da Aralık ve Ocak aylarında gri balinalar, Kuzey Buz Denizi'nden Kuzey Amerika'nın güney sahillerine geçerek Kaliforniya'ya doğru yüzerler. Doğurmak için ılık sulara doğru hareket ederler. Bu yolculukları sırasında en ilginç olan ise, hamile olan anne adayı balinanın hiçbir şey yememesi ve buna ihtiyacının da olmamasıdır. Uzun yaz günleri boyunca, kuzeyin besin yönünden zengin sularındaki yiyeceklerle kendini doyurur. Ve böylece uzun süren göç dönemi için gerekli olan enerjiden daha fazlasını içeren kalın bir yağ tabakasına sahip olur. Anne adayı balina, Batı Meksika'ya ulaşır ulaşmaz doğum yapar. Yavrular, annelerinin sütleriyle beslenir, yağ takviyesi yaparlar, böylece kendi türlerinin Mart ayında başlattıkları kuzeye yapılan göç için güç kazanmış olurlar.

Bütün memeliler gibi balina da yavrularına süt verir. Ne var ki, yavrular sütü emmezler, sütü emecek olsalar ağızlarına süt ile birlikte deniz suyu da girecektir. Fakat tuzlu su içmek balina için zararlı olacaktır. Ancak dişi balinaların meme bezleri çevresinde bir kas halkası vardır. Anne balina bu halkayı kasınca bir basınç oluşur ve böylece –yunuslarda olduğu gibi- sütü doğrudan yavrusunun ağzına püskürtebilir. Bu süt normal bir süt değildir. Katıya yakın, yağlı bir maddedir. Bu sayede süt deniz suyuna karışmaz. Yavrunun içtiği -daha doğrusu yediği- bu madde midede çözünür. Çözünen besin aynı zamanda da yavrunun su ihtiyacını karşılar. Görüldüğü gibi, yavruların beslenebilmesi için Allah onlara en mükemmel beslenmeyi sağlamıştır.

Balinanın gözlerinin üzerinde bulunan yağlı ve saydam salgı, hayvanın gözlerini deniz suyunun olumsuz etkilerinden korur. Balinanın dokunma ve işitme duyuları çok keskindir. Su altında çeşitli sesler çıkarır ve bu seslerin yankısını dinleyerek yön bulabilirler. Bu duyunun çalışma prensibi, radarların çalışma prensibiyle aynıdır. Zaten radarlar da balinaların bu özelliklerinin taklit edilmesiyle yapılmıştır. Bilim adamları balinanın çıkardığı bu seslerin son derece karmaşık bir dil olduğuna inanırlar. Bu dil aralarındaki etkileşim ve haberleşmede de önemli bir rol oynar.
Darwin tabii ki balinanın bu kadar mükemmel sistemlerle yaratıldığını bilmiyordu, bunu görebilmesi için ne eğitimi ne de o zamanın teknolojisi yeterliydi. Darwin denizde yaşayan bu kadar memeli türüne nasıl açıklama getireceğini bir türlü kestiremiyordu. Bu yüzden aklına dahiyene bir senaryo geldi ve karada yaşayan büyük canlılardan ayının böcek avlarken evrimleşerek balinaya dönüştüğünü iddia etti! Darwin, Türlerin Kökeni kitabının 1856 tarihli ilk baskısında bunu açıkça yazmıştır:

“Kuzey Amerika’da siyah ayı, tıpkı balinalar gibi, ağzı açık bir şekilde suda böcek yakalayabilmek için saatlerce yüzerken görülmüştür. Bu her ne kadar çok uç bir izah olsa da, eğer sürekli olarak böcek sağlanırsa ve eğer iyi adapte olmuş rakipler ülkede henüz ortaya çıkmamışsa, ayı ırkının, doğal seleksiyon ile, yapılarında ve alışkanlıklarında fazla, daha da fazla suda yaşar hale gelerek değişime uğramalarında bir zorluk göremiyorum. Gitgide genişleyen, daha da genişleyen ağızlarıyla, ta ki bir balina kadar dev bir yaratık haline gelinceye kadar.”(Türlerin Kökeni, 1. baskı, 6. bölüm, s. 184)

Günümüz evrimcileri Darwin’in bu müthiş hayal gücünden utanıp bu senaryoyu unutturmaya çalışıyorlar. Darwin ise birçok baskı yüzünden kitabının sonraki baskılarından bu iddiayı çıkarmış ama çıkardığına pişman olduğunu bir mektubunda şöyle dile getirmişti:

“Bir ayının ağzının, değişen alışkanlıklarına uygun gelecek derecede genişlemesinde hiçbir zorluk olmadığı konusunda hala ısrar ediyorum.” (More Letters of Charles Darwin, Francis Darwin, 1903, s. 162)

Şimdi Darwin’in muhteşem hayal gücünü görebiliyor musunuz? 100 tonluk muhteşem bir hayvan olan balina karada böcek avlayan ayıların ağızlarının gelişmesiyle oluşmuş! Darwin’in bu hayali senaryosuna göre günümüzde nehir kenarlarında ağzını iyice açarak balık avlayan bütün ayıların şimdiye kadar balinaya dönüşmesi gerekiyordu. Senaryoda balinanın mükemmel organlarından, işitme, beslenme, üreme sistemlerinden hiç bahsedilmemesi de ayrı bir konu tabii. Aslında Darwin yanlış alanda at koşturmuş. Darwin bu müthiş hayalgücüyle, bunalımlı beyninden türettiği tamamen inanılmaz senaryolarıyla hem Andersen’in en büyük rakibi olabilir, hem de günümüzün fantastik çocuk filmleri yapımcılarına çok güzel örnek olabilirdi diye düşünmeden edemiyorum.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder