15 Mart 2010 Pazartesi

Arap ülkeleri üzerlerine çöken komünist dayatmadan hemen kurtulmalı




Sosyalizm ve Komünizm temelini Darwinizm’den alır. Komünizmin kurucuları Marx ve Engels’in yolunu izleyen Plekhanov, Lenin, Trotsky ve Stalin gibi Rus komünistlerinin hepsi de, Darwin'in evrim teorisini benimsemişlerdir. Rus komünizminin kurucusu sayılan Plekhanov, "Marksizm, Darwinizm'in sosyal bilimlere uygulanmasıdır" adlı sözüyle ünlüdür.

Trotsky'nin ise "Darwinizm, diyalektik materyalizmin en büyük zaferidir" şeklinde açıklamaları bulunmaktadır. Komünist kadroların oluşmasında "Darwinizm eğitimi"nin büyük rolü vardır. Örneğin Stalin'in, gençliğinde bir din adamı iken Darwin'in kitapları nedeniyle ateist olduğu da tarihçiler tarafından belirtilen bir gerçektir.

Komünist rejimi Çin'de kuran ve milyonlarca insanı katleden Mao ise kurduğu bu düzenin felsefi dayanağını, "Çin sosyalizminin temeli, Darwin'e ve Evrim Teorisi'ne dayanmaktadır" diyerek açıkça belirtmiştir.

Açıkça görüldüğü gibi Komünizm ve Darwinizm arasında kopmaz bir bağ vardır. Komunistler de aldıkları Darwinist eğitim sonucunda insanların maymundan geldiğine inanıp insanları adeta bir hayvan olarak görürler ve milyonlarca masum insanı hiç acımadan katlederler. Ateist Darwinist inancın sonucunda 20. Yüzyılda katledilen milyonlarca insan bu felaketin boyutlarını gözler önüne serer.

20. yüzyılın önemli bir bölümünde dünya Müslümanlarının büyük bir bölümü sömürgeydi. II. Dünya Savaşı'ndan sonra bu Müslüman ülkelerdeki yönetimler bir de komünist bir ideoloji benimseyerek İslam karşıtı bir yapıya büründüler. 1950'lerde bağımsızlıklarını kazanan İslam ülkelerinin bazılarında, İslam ahlakının özündeki değerlerle ters düşen ideolojik akımlar güç kazandı. 1950'lerde ve 60'larda Arap dünyasını derinden etkileyen "Arap Sosyalizmi" bunun bir örneğiydi.

Arap Sosyalizmi Nasıl Gelişti?

Arap sosyalizmi, aşırı bir milliyetçilik ve fanatik bir üçüncü dünya solculuğunu birleştiren ve esas olarak da Sovyetler Birliği'nden destek gören bir hareketti. Sovyet tipi komünizmin biraz hafifletilmiş versiyonunu koyu bir Arap ulusçuluğu ile birleştiren Arap sosyalizmi, önce Mısır'da iktidara geldi. Mısır Kralı'nı deviren subaylar arasından yükselen Cemal Abdül Nasır, kısa zaman içerisinde Müslüman halka baskı yapan bir yönetim anlayışı ortaya koydu. Mısır'ı, Suriye ve Irak izledi. Tüm bu ülkelerde solcu rejimler kanlı darbelerle iktidarı ele geçirdiler.

Arap sosyalistlerinin programında barış, sükunet, ılımlılık gibi kavramlar yer almıyordu. Aksine, Marksist ideolojinin temelinde yer alan çatışma kavramı onlar için çok daha önemliydi. Bu atmosfer içinde Arap dünyasındaki gerilim giderek arttı. Arap aydınları ve devlet yöneticileri siyasi nüfuzlarını arttırmak için yeni bir hedef edindiler: Müslüman halkı İslam dininden uzaklaştırmak ve yerine liderleri etrafında toplanan suni ideolojiler koymak...

Arap sosyalist-komünist hareketi, 1970’li yıllara kadar birçok ihtilal ile yönetimleri ele geçirdi. Mısır’da Cemal Abdul Nasır, Libya’da Albay Kaddafi, Irak‘ta önce General Hassan al Bakr ardından Saddam Hüseyin, Suriye’de Arap Sosyalist Baas Partisi ve Hafız Esad ile birlikte Arap Sosyalizmi dönemleri başladı. Bu ihtilallerle birlikte Arap devletleri komünistleştirildi. Komünist hareket, Irak ve Suriye’de siyaset içinde Baas Partisi adını aldı ve on yıllarca süren iktidarlar süresince komünist kadrolar devlet, ordu, bürokrasi ve eğitim sistemi içinde en derin noktalara kadar yerleştiler. Sovyet ideologlar daha önce Avrupa topraklarında verilen Darwinist, materyalist, komünist eğitimi bu sefer Arap ülkelerine taşıdılar. 30 - 40 yıl süren eğitim dönemi sonucunda halkı Müslüman olan, ama dini kurumları yok edilmiş ve İslam ahlakının yerini şiddete dayalı komünist rejimin aldığı ülkeler ortaya çıktı.

Darwinist-Komünist Liderler Arap Ülkelerini Nasıl Yıktı?

Arap komünizmi diğer komünist rejimler gibi her türlü zorbalığı kullanarak gücü elinde tutmuş ve sahte bir Arap milliyetçiliği maskesine bürünmüştür. Bölgede Osmanlı döneminde İslam ahlakı vesilesiyle yaşanan sevgi, şefkat ve merhamet ortamının yerini komünizmin vahşiliği, barbarlığı ve zorbalığı almıştır.

Arap dünyasına baktığımızda Darwinist-Komünist liderlerin nasıl katliamlar yaptıklarını, halkı nasıl uçuruma sürüklediklerine bakalım:

IRAK - Saddam Hüseyin

Saddam Hüseyin, komünist ve Stalinist Baas Partisi'nin önde gelen bir militanıydı. Bu partinin üyesi olarak Darwinizm ve materyalizmi temel alan askeri eğitim almıştır. Ardından parti içi bir devrimle Irak’ta yönetimi ele geçirmiştir. Hassan el Bekr’in ihtilal sonrası hükümetinde başkan yardımcısı ve Devrim Komuta Konseyi Başkanı iken 1979 yılında resmi olarak yönetimi ele geçirmiştir. Ardından Baas Parti yönetiminin 68 yöneticisini hainlikle suçlayarak tutuklamış ve ardından 22’sini asmıştır. Bu kanlı parti içi devrimle ülke yönetiminde tek yetkili haline gelmiştir. Saddam sosyal Darwinist olan Cemal Abdul Nasır’ı örnek almış ve kendini sosyalist devrimci olarak nitelendirmiştir. 1980 yılında 8 yıl sürecek olan İran-Irak savaşını başlatmış, 1991 yılında da Kuveyt’i işgal ederek Körfez Savaşı’nı başlatmıştır. Her iki savaş, milyonlarca Müslümanın ölümü ile sonuçlanmıştır. Ayrıca Kuzey Irak’taki Halepçe köyüne karşı kimyasal silahlarla düzenlediği ve on binlerce masum Müslümanın ölümüyle sonuçlanan saldırı, Saddam rejiminin insanlık suçlarından sadece bir tanesidir. Saddam Hüseyin ayrıca Körfez Savaşı sonrasında on binlerce Şii’nin ölümü ile sonuçlanan katliamın da sorumlusudur.

LİBYA - Muammer El Kaddafi

Avrupa’da Darwinist-materyalist eğitim almış bir başka Arap liderdir. Muammer El Kaddafi, Darwinizm’in merkezi olan İngiltere’de eğitim almış ve 1969 yılında bir grup alt rütbeli askerle birlikte bir darbe gerçekleştirip Kral 1. İdris’i görevden almıştır. Kaddafi’nin başkanı olduğu Devrim Komuta Konseyi yaklaşık 40 yıldır ülkeyi yönetmektedir. Kurulan rejim, totaliter komünizmdir, ülkenin şu an resmi adı Libya Arap Sosyalist Büyük Cemahiriyesi’dir ve ülkedeki tek siyasi parti Arap Sosyalist Birliği’dir. 1972 Olimpiyatları’nda terörist saldırılarda bulunan Kara Eylül örgütünün ve uluslararası terörist Çakal’ın finansörlerindendir.Kaddafi kendini iyi bir İslam savunucusu olarak tanıtarak iktidara geldi, ancak çok geçmeden asıl kimliğini ortaya çıkardı. İslami eserlerin çok büyük bir bölümünü yasaklattı, dini tarikatların büyük bölümünü din dışı ilan etti. 1984 yılında çok sayıda Müslümanı insanların gözleri önünde idam ettirdi. Bu idamlar tam iftar saatinde gerçekleştirildi ve televizyondan canlı olarak gösterildi. 1986’da çok sayıda Müslümanı tutuklattı.

FİLİSTİN- George Habash

Darwinist, Marksist ve Leninist bir militandır. Kurucusu olduğu Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Kurtuluş Örgütünün komünist ideoloji doğrultusunda hareket eden bir alt kanadıdır. 70’li ve 80’li yıllarda gerçekleştirilen birçok terörist saldırının, uçak kaçırma olaylarının sorumlusudur. Kara Eylül olarak adlandırılan Filistin-Ürdün savaşının tetikçisidir. Lübnan’ın dünyanın dört bir yanından gelen komünist militanların eğitim yeri haline gelmesini sağlamıştır.

SURİYE- Hafız Esad

Suriye Baas Partisi’nin komünist lideridir. Sovyetler Birliği’nde Darwinist materyalist bir eğitim almıştır. Hava Kuvvetleri Komutanlığı ve Savunma Bakanlığı yaptıktan sonra 1970 yılında parti içi bir devrimle iktidarı ele geçirmiştir. Yönetime gelmesinden sonra Sovyetler Birliği’yle sıkı bir dostluk içine giren Esad yönetimi her zaman komünist Rusya’dan büyük bir destek görmüştür. Yönetimi sırasında devlet terörü ile gücü elinde tutmuştur. Kendilerini "Sosyalist Halk Demokrasisi" olarak tanımlayan baskıcı Hafız Esad yönetimi Suriye'yi kısa sürede bir istibdad (zulüm ve zorbalık) ülkesi haline getirdi. Tüm siyasi partiler kapatıldı, Arap Sosyalist Baas Partisi’nin savunduğu sosyalist ideoloji dışındaki tüm görüşlerin savunulması yasaklandı. Tüm İslami hareketlere kısıtlamalar getirildi. Bu hareketlerin liderleri tutuklanıp, çok şiddetli işkenceler altında hayatlarını yitirdiler. Uluslararası insan hakları teşkilatlarının raporlarında Esad döneminde Suriye Müslümanlarının büyük baskı ve zulüm gördükleri, Müslüman kadınlara tecavüz edildiği, erkeklerin inanılmaz işkence yöntemlerine maruz bırakıldıkları anlatılmaktadır. Hafız Esad yönetimi, bunun yanı sıra evlere baskınlar, camilere saldırılar, hakaretler, hiç bitmeyen tacizlerle Müslüman halkı yıldırmayı hedeflemiş ve bunda büyük ölçüde başarılı olmuştur.

Hafız Esad’ın emri ile başlayan bu operasyonlarda 150.000-200.000 arası sivilin katledildiği hesaplanmaktadır. Abdullah Öcalan ve PKK da bu desteği almıştır.Hafız Esad ve kardeşi Rıfad Esad 1982 yılında Suriye’nin Hama ve Humun şehirlerinde 40 bin Müslümanı katletmiştir. 27 gün süren katliamda ateist-Siyonist İsrail’in kullandığı terör metodları kullanıldı:

"Suriye'deki sosyalist düzen, dostu ve hocası Menahem Begin'den öğrendiği bir çeşit terör yolu icat etti. Bu, evlerin mahremiyetine tecavüz etmek, kadın ve kızların kaçırılması, mal ve mülklerin sahiplerinin elinden alınması, karılarının ve çocuklarının gözleri önünde aile reislerinin parçalanması gibi cinayetlerdir." (Hürriyet, 15 Kasım 1984)

MISIR - General Cemal Abdul Nasır


Mısır’da “Özgür Subaylar Komitesi” adı altında 1952 yılında 9 subayla birlikte ihtilal yapmış, Kral Faruk’u devirmiş ve 20 yıl ülkeyi yönetmiştir. Arap sosyalist hareketinin ihtilalci üyelerindendir. Nasırizm adında Darwinist-Stalinist bir milliyetçilik ideolojisi geliştirmiştir. Özgür Subaylar komünist bir örgütlenmedir ve 1958 yılında da Irak’ta ihtilal yapmış, Kral Faysal’ı devirerek vahşice katletmiştir.

1954 yılında kendisine sahte bir suikast düzenletmiş ve bu suikastten Müslüman Kardeşler Örgütü’nü sorumlu tutarak Müslüman halk üzerinde yoğun baskı kurmuştur. İhtilalle birlikte tüm partiler kapatılmış ve yeni parti kurulması yasaklanmıştır. Yönetimi sırasında el-Ezher İslam Üniversitesi ve buradan yetişen aydınlar yoğun baskı altında tutulmuştur.

Nasır dönemi Mısırı’nın en sadık dostu Rusya’ydı. Ordu, ekonomi, eğitim, üniversiteler, basın adeta Rus kontrolüne girmişti. Eğitim müfredatında komünist ve Darwinist görüşler ağırlık kazanmıştı. Mısır Rus ajanları ile doluydu. Özellikle 1962 yılından itibaren komünizme kayış çok büyük bir hız kazandı. Milli Birlik Partisi’nin adı Arap Sosyalist Birliği’ne dönüştürüldü.

1965 yılında tek aday olarak seçimlere katılan Nasır, oyların yüzde 99’unu aldıktan sonra Müslüman Kardeşler Cemiyetine karşı baskısını artırdı. Çok sayıda İslam alimi tutuklandı, idam edildi. Seyyid Kutup, Muhammed Kutup, Hasan-el Bana gibi İslam alimleri idam edildi. Binlerce Müslüman işkence gördü, hayatını kaybetti.

CEZAYİR - Ahmet Ben Bella

Cezayir’in Fransa’dan bağımsızlığını kazanmasının ardından iktidara gelmiştir. Daha önce Fransız ordusunda lejyoner olarak görev almış ve Fransa’da Darwinist materyalist eğitimden geçmiştir. “Sovyetler Birliği Kahramanı” ödülüne sahiptir. Yönetimi sırasında devlet kadrolarına komünistleri yerleştirmiştir. Bugün hala Afrika Birliği yönetiminde yer almaktadır.

TUNUS – Habib Burgiba

Habib Burgiba çocukluğundan beri Fransızların gözetiminde bulunmuş, Darwinist eğitimden geçmiş ve Fransa’da Sorbonne Üniversitesi’nde hukuk ve siyaset eğitimi görmüştür. Tunus’a dönüşünden sonra halkı isyana teşvik eden Burgiba, bu arada Fransız işgalcilerin Tunuslu Müslümanları yok etmeleri için gerekli şartları oluşturuyordu. Bağımsızlık sonrası Burgiba Tunus Cumhurbaşkanlığına getirildi, ancak tutumunu birdenbire değiştirerek İslam aleyhtarı bir siyaset izlemeye başladı. Tunus’un sembolü olan Zeytune Üniversitesi başta olmak üzere İslami eğitim kurumlarını kapattırdı. Camileri denetim altına alarak, belli saatlerin dışında namaz kılınmasını yasakladı. Binlerce Müslümanı tutuklatarak, cezaevlerinde ağır işkencelere maruz bıraktı. Binlerce Müslüman Habib Burgiba döneminde hayatını yitirdi.

YEMEN – İmam Ahmet

Güney Yemen önceleri İngiltere tarafından yönetilirken Batı yanlısı ılımlı bir ülkeydi. Sonradan bir Sovyet müttefiki haline geldi. Kuzey Yemen ise 1962 yılına dek Darwinist ve materyalist olan İmam Ahmet adlı diktatörün egemenliğindeydi. Ülkedeki kabileleri ağır vergilere bağlayan İmam Ahmet onları kontrol altında tutabilmek için her kabilenin önde gelen birkaç ismini o kabilenin çıkarabileceği muhtemel bir isyanı önlemek için sarayında rehin olarak tutmuştur. Dış gezilere bile bu kişileri yanında götürmüştür.

İRAN : Pehlevi Hanedanı

Rıza Şah Pehlevi, 1920 yılında Bolşeviklerin desteğiyle kurulan İran Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ni, Rusya’da eğitim görmüş olan gerillaların ve İngilizlerin desteğiyle devirip ordunun başına geçti. 1925 yılında kendisini Şah ilan edip, Pehlevi hanedanını kurdu. İngilizlerin İran üzerindeki çıkarlarını korumayı öncelikli hedefi olarak gören Rıza Şah Pehlevi dönemi boyunca Müslümanlar çok büyük baskılarla karşılaştılar. İslami eğitim kurumları kapatıldı, Darwinist eğitim sistemine geçildi. İslami kıyafetler ve kadınların örtünmeleri yasaklandı, ordu Avrupalılarca düzenlendi. 1960’ların başında İngilizlerin yerini ABD almıştı. ABD tarafından desteklenen veliaht Muhammed Rıza Pehlevi başa geçti. Pehlevi’nin Müslümanlara olan baskısı arttıkça, halkın direnişi de güçlendi. Pehlevi’nin 65.000 kişilik gizli SAVAK örgütü çok büyük katliamlara girişti. Gösteri yapan öğrencilerin üzerine ateş açıldı. Binlerce kişi hayatını yitirdi.

Yukarıda saydığım tüm bu katliamlar, Darwinizmin sosyal toplumlara uyarlandığında ortaya çıkan katliamlardır. Darwinizmi savunanların ve tehlikesini göremeyenlerin artık gerçekleri görmeleri gerekir. Müslüman ülkeler 20. yüzyılda İslam ahlakıyla yönetilmediler. Tamamen Darwinist, komünist liderlerin baskıları ve zulümlerine maruz kaldılar. Darwinist eğitimden geçirdikleri askeri kadrolarla Müslüman halkı katlettiler. Bölgenin geri kalmasının nedeni Darwinist ve komünist zihniyetin halka zorla kabul ettirilmesi ve İslam ahlakının unutturulmasıdır. Fakat 21. Yüzyılda tüm Arap aleminde de büyük imani bir uyanış başlayacak, halk arasında İslam ahlakının güzelliği, merhameti, dostluğu, fedakarlığı hakim olacaktır. Türk İslam Birliği’nin kurulmasıyla Darwinist ve Komünist kadrolar Arap dünyasında da bir bir yıkılacaktır. Tüm Arap camiasının barışa kavuşmasının tek çözümü biran önce bu komünist, baskıcı, savaşçı politikaları bırakıp İslam ahlakına dönmeleri ve Türk İslam Birliğinin altında kardeşçe yaşamaları olacaktır.

(http://www.arapalemindedarwinistfitne.com)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder