11 Eylül 2001 tarihinde ABD’ye karşı düzenlenen saldırı, nerdeyse dünyadaki tüm dengeleri değiştirdi. Amerika kendisini savaşta göstererek çok cesaret isteyen stratejilere kolayca yönelirken, bazı ülkelerde bu durumu suiistimal ederek hemen çıkarlarının peşine düştüler. Komünist Çin de bu karmaşa ortamından nasıl kazançlı çıkarım diye düşünen ülkelerin başında geliyordu.
11 Eylül’ün hemen ardından Çin hiç vakit geçmeden Ekim 2001’de bir mesaj yayınlayarak esas amacını ortaya koydu. Mesajda, özetle, "Çin'in de Doğu Türkistan'daki İslamcı teröristlere karşı Batı dünyası ile işbirliği yapmak istediği" söyleniyordu.
Oysa Çin'in bu açıklaması apaçık bir çarpıtmadan ibarettir. Çünkü Doğu Türkistan halkı sadece manevi değerlerine sahip çıkmanın, kültürünü ve örfünü yaşatabilmenin, özgürce dinini yaşayıp dilini kullanabilmenin haklı mücadelesini vermektedir ve bu mücadele uzun yıllardır Doğu Türkistanlı liderlerin sahip olduğu sağduyu sayesinde son derece demokrat bir platformda yürütülmektedir. Bununla birlikte her toplumda olabileceği gibi Doğu Türkistan halkı arasında da şiddete eğilimli kişiler veya provokasyon amaçlı gruplar bulunabilir. Ancak bu durum, Doğu Türkistan'ın haklı bir mücadele yürüttüğü gerçeğini ortadan kaldırmaz. Bölgedeki gerçek terörist güç Doğu Türkistan'daki mazlum Müslümanlara karşı uzun vadeli bir soykırım yürüten Çin yönetimidir.
Çin'in Politikalarına Her Ülkeden Karşı Çıkanlar
Çin’in Müslümanlara yaptığı haksız zulüm Batılı yorumcular tarafından da teşhis edilmiştir. Çin'in söz konusu propaganda girişiminin ardından The Washington Times gazetesinde (14 Ekim 2001) bir makalesi yayınlanan Amerikalı eski senatör Jesse Helms bu teşhisi yapanlardan biriydi. Cumhuriyetçi Parti'den uzun yıllar Kuzey Carolina senatörlüğü ve Senato Dış İlişkiler Komitesi üyeliği yapan Helms, söz konusu makalesinde Çin'in ABD'yi ve Batı'yı yanına alma girişiminin ne kadar aldatıcı olduğunu anlatıyordu. Helms, Çin'in hem İslam'a hem de Amerika'ya düşman olduğunu öyle belirtiyordu:
"... Çin ve Amerika'nın terörizme karşı savaşmakta ortak bir çıkara sahip olduklarına dair bir varsayım var. Ne kadar safça ve tehlikeli bir fantazi... Gerçekte, komünist Çin Hükümeti tüm teröristlerle ve terörü destekleyen ülkelerle çok yakın ilişkiler içinde..."
Amerika'nın terörizm ile mücadelesinde Çin ile ortak çıkarlar paylaştığını düşünenler, büyük olasılıkla bu varsayımlarını, Çin'in Sincan bölgesindeki hayali Uygur terörizmi ile olan mücadelesine dayandırıyorlar. Böyle düşünmek ahlaki bir felaket olacaktır, çünkü Uygurlar bize düşman olan zararlı fanatiklerle bir tutmanın hiçbir haklı yanı yoktur. Uygurlar, Pekin'in acımasız yönetimine karşı haklı bir özgürlük mücadelesi içindedirler ve bunu da büyük ölçüde barışçıl yollardan yürütmektedirler. Bu yüzden, büyük bir baskıya maruz kalmaktadırlar, Çin Hükümeti siyasi nedenlerle insanlar tutuklamakta ve işkenceden geçirmekte, camileri yıkmakta ve barışçıl gösteriler yapan insanların üzerine ateş açmaktadır."
Görüldüğü gibi, Kızıl Çin topraklarında yaşanan bu gerçeklerin farkında olan Amerikalılar da, Çin'in Doğu Türkistan'daki Müslüman Uygur Türkleri' ne büyük bir zulüm uyguladığını ve bu nedenle "terörizmin bir parçası" olduğunu görmektedirler.
Bu düşünce artık pek çok Batılı tarafından paylaşılmaktadır. Bu durumdan faydalanmak isteyen bazı ülkelerin girişimlerine karşı dikkatli olmak gerektiği de farklı kişiler tarafından dile getirilmektedir. Örneğin The Asian Wall Street Journal gazetesi editörlerinden Thomas Beal 5 Kasım 2001 tarihli yazısında şu gerçeklerin altını çizmektedir:
"Amerika'ya karşı gerçekleştirilen saldırılar karşısında Çin'in sergilediği sahte kızgınlık, bölgenin 18 milyonluk nüfusunun yarısından fazlasını oluşturan Sincan'daki Müslüman Türklerin milli ve dini değerlerine yönelik on yıldır devam eden baskıyı haklı çıkarmak için dünya çapında gösterilen tepkiyi nasıl kötüye kullandığını göstermektedir."
Yazısının devamında komünist Çin yönetiminin Doğu Türkistan halkına yaptığı büyük zulme yer ayran Beal, bu baskının hala devam ettiğini söylüyor. Beal yazısını şu sözlerle bitiriyor:
"... Amerika Pekin'in Uygurlara karşı işlediği suçlara ortak olmamalı. Çünkü Uygurlar Amerika'nın neden terörizme karşı mücadele ettiğini en iyi anlayan halklardan biri..."
Türkiye Müslümanlara Yapılan Zulümlerin Karşısında Olmalıdır
Doğu Türkistanlı Müslümanlara en başta yardım eli uzatması gereken ülke Türkiye'dir. Çünkü Doğu Türkistanlı Uygur Müslümanları Türk'tür. Konuştukları dil Türkçedir. Bizim hem din hem de soy kardeşlerimizdirler. Bu durum Türkiye'ye Doğu Türkistan'ın hukukunu savunmak için uluslararası bir avantaj salar. Türkiye'nin Makedonya'daki Türklerin veya Kuzey Irak'taki Türkmenlerin hukukunu savunması nasıl uluslararası toplumda makul karşılanmakta ise, Doğu Türkistan'daki Uygurların hukukunu savunması da makul karşılanacaktır.
Dahası, Doğu Türkistanlı Müslümanların hukukuna sahip çıkmak ve onları savunmak, Türkiye için aynı zamanda stratejik bir gerekliliktir. Bilindiği gibi Orta Asya'daki Türki Cumhuriyetler, Türkiye, Rusya ve İran gibi farklı ülkelerin nüfuz mücadelesine sahne olmaktadırlar. Türkiye'nin bölgede diğerlerinden daha fazla etkin olmasının bir yolu, ekonomik güç ve girişiminin yanı sıra, bölge halklarının sevgi ve güvenini daha fazla kazanmasını sağlayacak siyasi girişimlerden geçmektedir. Türkiye'nin Doğu Türkistan davasına sahip çıkması, Türkistan'ın genelinde, yani Orta Asya'daki tüm Türki Cumhuriyetler'de Türkiye'nin güç ve iradesine olan inanç pekiştirecektir.
Uygur Türkleri kendilerine bir yardım eli uzatılmasını büyük bir özlemle ve ivedilikle beklemektedirler. Sadece Müslüman oldukları için zulüm, işkence ve katliama maruz bırakılan Doğu Türkistan'da yaşayan Uygurların bu durumu, bir an önce barışçıl yollarla çözülmelidir.
Türkiye Davos’ta Filistinli Müslümanlara yapılan zulmün karşısında duran tek ülke olmuştur. Bu cesur, şahsiyetli, gözüpek ve kararlı tavrını tüm dünyada hala zulüm görmekte olan tüm Müslüman kardeşlerine karşı göstermelidir. Çünkü orada sadece Müslüman oldukları için öldürülen kadınları ve çocukları koruyabilecek tek ülke Türkiye’dir. Türkiye hiç vakit kaybetmeden İslam ülkelerinin başına geçmeli hem doğuda hem batıda görülmemiş bir barışın, huzurun, güvenliğin sağlanacağı bir döneme girilmesini sağlamalıdır. Bu kesinlikle ağırdan alınacak bir konu değildir. Herkesin şahit olduğu gibi kaybedilen her gün, her saat masum Müslüman kardeşlerimizin hunharca şehit edilmesi ile sonuçlanmaktadır.
Kaynak: http://www.doguturkistan.com/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder