Hepimiz düşünsek de düşünmesek de hızla ölüme doğru yaklaşıyoruz. Bu kesin bir gerçek. Bazı insanlar sanki bu gerçeği önleyebilirlermişçesine boşa uğraş veriyorlar. İçlerinde sonsuza kadar genç ve dinç kalma arzusunu estetik ameliyatlarla sağlamaya çalışıyorlar. Halbuki bu uğraşların sonu hep hüsranla bitiyor. İnsan giderek yaşlanıyor, çöküyor ve her gün bir adım daha kaderinde belirlenmiş o büyük güne yaklaşıyor.
Ölümden korkmak ya da ölümü hiç akla getirmemek insanın ancak kendisini avutmasıdır. Hem de büyük bir yalanla… Ve bu yalanın sonucunda hüsrana uğrayacak kişi de sadece kendisidir. İnsan kendi kendine belki de en büyük kötülüğü işte böyle yapar. Dünyaya delicesine tutkuyla bağlanmak, her gün gezip eğlenerek boşa vakit geçirmek kişiyi sonsuza kadar büyük bir kayba götürür. Tabii ki tüm hayatı boyunca ölümü düşünmeyen bir insan yaş ilerleyip de çevresindeki tanıdıkları birer birer ölmeye başlayınca derin bir korkuya kapılır. Zaman biraz daha geçince bu korku yerini sık sık artan nöbetlere de bırakır. Kişi en ufak bir şeyde ‘acaba ölecek miyim’ diye hastanelere koşar, oradaki doktorlardan medet umar. Aslında bu kişinin korkusu tüm hayatını boşa geçirmiş bir insanın cehennem korkusudur. Çünkü her insan aslında vicdanında mümin mi, münafık mı, inkarcı mı olduğunu bilir. İşte bu noktada kişi kendini yapayalnız avucundan kayan hayatına bakarken bulur.
Halbuki yaşarken ölümü düşünmek, ahiret için hazırlık yapmak insanı her an ihlaslı ve vicdanlı davranmaya yöneltir. Allah (cc)'ın ve ahiretin varlığına samimi imanla kanaat getiren insan, yaşam gibi ölümün de Yüce Allah (cc)'ın kontrolünde olduğunu bilir. Hiçbir insan ecelini ne erteleyebilir ne de öne alabilir. Ölüm Allah (cc)'ın takdir ettiği anda ve Allah (cc)'ın takdir ettiği şekilde gerçekleşir.
"Her ümmet için bir ecel vardır. Onların ecelleri gelince, ne bir saat ertelenebilirler ne de öne alınabilirler (tam zamanında çökerler.)" (Araf Suresi, 34) ayetiyle bildirilen bu gerçeğin farkında olan insan, ölüm ile ne zaman karşılaşacağını bilmemenin verdiği açık bir şuur ile hareket eder. "Her nerede olursanız, ölüm sizi bulur; yüksekçe yerlerde tahkim edilmiş şatolarda olsanız bile…" (Nisa Suresi, 78) ayetiyle hatırlatıldığı gibi, Allah (cc) diledikten sonra ölüm mutlaka gerçekleşir. Bunun ne kişinin yaşı ile, ne sağlıklı olması ne de tedbirli davranmış olması ile ilgisi yoktur. Allah (cc) diledikten sonra ani bir kaza, beklenmedik bir hastalık, hatta kimi zaman insanları hayrete düşüren umulmadık bir sebep dahi insanı ölüme sürükleyebilir.
İşte tüm bu yönleriyle ölümü düşünebilen bir insan, her an her yerde ölümle karşılaşabileceğini, yaşamının her an son bulma ihtimali olduğunu bilir. Bu da onu hayatının her anında samimi davranmaya, aklını, vicdanını ve imkanlarını son noktasına kadar kullanmaya yöneltir. Bir an sonra kendisini Rabbimiz'in huzuruna varmış, hesap verirken bulabileceğini, her an cennet ya da ceheneme sevk edilme ihtimaliyle karşı karşıya kalabileceğini bilmenin verdiği açık şuur ile hareket eder. Dünya hayatını, ahirete gidip cenneti ve cehennemi görüp geri dönmüşcesine, tüm bunların gerçekliğinden ve yakınlığından kesin olarak emin olmuş bir iman ve yakin ile geçirir. Her anını, amel defterinin ortaya konduğu, cennete mi yoksa ceheneme mi sevk edileceğinin kararını beklediği anı yaşıyormuş gibi derin bir Allah (cc) korkusu ile yaşar. Allah’tan korkarak hayatını samimi bir Müslüman olarak geçiren bir mümin ölümden korkmaz, aksine Alalh’ın rızasına ve sonsuz cennet hayatına kavuşacağı için sevinir. Zaten tüm dünya hayatında bunun için hazırlanmakta ve bu güzelliği beklemektedir.
Ölümü kavramak, güçlü bir vicdan, keskin bir kavrayış gücü, üstün bir akıl ve kesintisiz bir güzel ahlak ile kendini gösterir. Bu şuurdaki bir insan ölümün an meselesi olduğunu bildiği için, hayırdan yana hiçbir işi ertelemez, hiçbir konuda üşengeçlik ya da tembellik yapmaz, şevksiz davranmaz. Gevşeklik göstermenin, ağırdan almanın, daha güzeli, daha iyisi ve daha mükemmeli varken biraz daha azını tercih etmenin ahirette pişmanlığa sebep olabileceğinin şuurundadır. Allah'a olan yakınlığında, güzel ahlakta, fedakarlıkta, çalışkanlıkta, ibadetinde, duasında, şevkinde, canlılığında hep ihlaslı bir tavır sergiler.
Açıkça görüldüğü gibi dünya hayatını ölümü düşünerek yaşamak insana derin bir iman ve üstün bir ahlak kazandırır. Aksi taktirde bir göz çarpması kadar kısa olan hayatını boşa harcayan insan bir gün kendini yapayalnız Allah’ın huzurunda hesap verirken bulacaktır. O gün dünyaya geri dönmek için Allah’a yalvaran insanlardan olmayın. Onun yerine Allah’ın huzuruna güvenle gelen, kitabını güvenle isteyen, tüm hayatını Allah için yaşadığından son derece emin, vakarlı, üstün ve cennete layık olan inananlardan olun…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder