14 Nisan 2010 Çarşamba

Kaç nefes kaldı ömürden geriye?



Hiç düşünüyor musun, kaç nefes kaldı ömürden geriye? Görmüyor musun her geçen gün yüzlerce insan toprağa geri dönüyor. Bir daha dönmemecesine bu dünyayı terk ediyor. Ölen herkes için yepyeni ve sonsuza kadar bitmeyecek bir hayat başlıyor. Artık ölmek yok, sonsuzluk var, hiç bitmeyecek milyonlarca yıl sürecek bir yaşam var. Geride kalanlar ise hızla kendilerine verilen zamanı çarçabuk tüketme telaşındalar. Bir nefes bir nefes daha alıyorlar, her gün adım adım mutlaka gerçekleşecek olan sona doğru yaklaşıyorlar. Her gün insanlar mezarlara gidip birbirlerini toprağın altına koyuyorlar. Ama bir an için bile durup düşünmüyorlar, acaba kaç günüm, kaç saatim, kaç dakikam kaldı geriye diye. Çünkü ölümü kendilerine asla ama asla yakıştırmıyorlar. Peki mezarı başında durduğun kişi sence ölümü kendine yakıştırıyor muydu? Acaba o gün, tam belirlenen vakitte Azrail ile karşılaşacağını umuyor muydu? Yoksa o da tıpkı senin gibi hiç beklemediği bir anda mı karşılaştı ölümle? Hiç beklemediği bir anda mı işini, evini, çoluğunu, çocuğunu, kısaca dünyadaki her şeyini ardında bırakıp gitti…

Bir gün hepimiz için dünyada bize verilen süre bitecek, kimi için 30 yıl, kimi için 50 yıl, kimi için 70 yıl, ama bir gün mutlaka bitecek. O zaman mutlaka bitecek bir hayat için neden yaşar insan? Herşeyini geride bırakıp tek bir eşyasını bile yanına alamazken, sevdiği tek bir insanı dahi yanında götüremezken, Allah’ın huzuruna yapayalnız çıkacakken neden dünya için yaşar? Neden ömrünü bomboş amaçlar uğruna geçirir? Neden şeytana uyup kendisine verilen kısacık ömrü günahlarla doldurup, gafletle geçirip heba eder? Oysa bu ömrü Allah’ın rızasıyla, sevaplarla, salih amellerle doldurup, her karesini, her gününü, her saatini süsleyebilir insan. Her gününü Allah sevgisi ile dopdolu bir kalple geçirebilir. Bir gün Allah’a kavuşma ümidiyle yaşayabilir, ölüm anının kavuşma anı olduğunu bilip o günü büyük bir şevkle bekleyebilir. Gerçekten samimi bir kalple Allah’a yönelen bir insan için Allah’a kavuşmaktan daha büyük hangi nimet olabilir? Bütün ömrünü O’nu razı etmeye adamış, nefsine yenilmemiş, dünyayı elinin tersiyle itmiş, hep ahreti özlemiş bir insan için daha güzel ne olabilir?

İnsan ömrü için “bulutların geçişi gibi geçer gider” demiş biri. Fakat farkında olanımız kaç kişi? Ömrün her nefesinin ardından bir nefes daha tükeniyor. Geçen yılın değil sadece, geçen bir nefesin bile farkına varmak gerek. Bir gün aldığımız tek bir nefes dünya hayatımızla ahiret hayatımız arasındaki son nefes olacak. Bir gün, sayıla sayıla saniyeler bitecek ve son nefesin alınıp verilemeyeceği, ya da verilip alınamayacağı bir noktaya gelinecek. O zaman Allah’ın bize dünyada verdiği vaktin kıymetini bilmemiz gerekmez mi? Biz bu dünyaya sürekli eğlenceden eğlenceye koşmak, mal yığıp biriktirmek, insanları razı etmek, en iyi mevkilere gelmek, bankalara para yığmak için gelmedik ki. Sadece kul olmak için geldik. Bu yüzden ömrümüzün kıymetini bilelim. “Allah bana bir gün daha verdi, bu günü yaşıyorum ama nasıl değerlendirmeliyim” diye düşünmeli insan. Çünkü her günümüzün her dakikamızın hesabını vereceğiz. Bize verilen ömrü nasıl tükettiğimizi Allah’ın huzurunda açıklayacağız. O güne güvenle gelmek de var. Daha dünyadayken mutlaka gerçekleşecek olan bu hesap gününün farkında olmak da var. Bu yüzden dünyada yaşadığı her saniyenin hesabını yapan samimi ve ihlaslı insanlar var. Neden sende o insanlardan biri olmayasın? Neden ömrünü Allah için harcayanlardan biri olmayasın? Sahi kaç nefesin kaldı geriye? Bin mi, yüz mü, on mu, yoksa bir mi? Yoksa ömrünün son saniyelerinde misin? İşte bunu bile bilemeyecek kadar acizdir insan ve aynı acizlikle bir gün gelip Allah’ın huzurunda duracaktır. O zaman lütfen bir kez olsun durup düşün, “ben ömrümü ne için tüketiyorum” de. Ve bir karar ver, öyle bir karar olsun ki senin için dönüm noktası olsun. Öyle bir karar olsun ki seni uçurumun kenarından kurtarsın, öyle bir karar olsun ki seni sonsuza kadar pişman olmaktan kurtarsın…

Onlara, dünya hayatının örneğini ver; gökten indirdiğimiz suya benzer, onunla yeryüzünün bitkileri birbirine karıştı, böylece rüzgarların savurduğu çalı-çırpı oluverdi. Allah, herşeyin üzerinde güç yetirendir. (Kehf Suresi, 45)

Kaynak: http://www.olumgercegi.com/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder