2 Nisan 2010 Cuma
Her an her saniye dünyada neler yaşandığının farkında mısınız?
Bir saniye içinde dünyada ve vücudumuzda neler oluyor farkında mısınız, bir saniye içinde:
Gözünüzde yaklaşık yüz milyar işlem yapıldı;
Vücudunuzda 8 milyon hücre öldü;
Ölen hücrelerin yerine 8 milyon yeni hücre yaratıldı;
Her hücre ortalama 2000 protein oluşturdu;
Vücudunuzda 2, 5 milyondan fazla alyuvar hücresi üretildi;
Kalbiniz 83 cm3 kan pompaladı;
Anne karnındaki bir ceninde 5000 tane sinir hücresi üretildi;
Ay'dan yola çıkan ışık gözünüze ulaştı;
Güneş'ten gelen her bir foton 300.000 km yol katetti;
Yağmurlarla yeryüzüne 16 milyon ton su indi;
Yeryüzünde 100 şimşek çaktı;
4 bebek dünyaya geldi;...
Acaba kendi içinizde ve etrafınızda, her an her saniye gerçekleşen bu olayların ne kadar farkındasınız? Dahası bu olayların her birinin gerçekte çok büyük birer mucize olduğunu biliyor musunuz? Günlük hayatın yoğun temposuna dalan insanların büyük çoğunluğu, gerçekte ne kadar mükemmel bir sistemin içerisinde yaşadığından habersizler. Kendi yaşamının, binlerce farklı olayın belirli bir düzen içerisinde işlemesine bağlı olduğunu dahi fark edemezler.
Oysa, hem kendisinin hem de evrendeki canlı cansız tüm varlıkların ayakta kalmaları, muhteşem bir sistemin, hassas ve kusursuz bir biçimde işlemesiyle mümkün oluyor. Bu muhteşem sistemin sayısız halkalarından her biri diğerleriyle mükemmel bir uyum ve bağlantı halinde işliyor. Bu halkalardan yalnızca bir tanesi bile olmasa veya işleyişinde bir problem olsa insanın hayal bile edemeyeceği aksaklıklar meydana gelir. Belki de bu durum dünyadaki canlılığın tamamen yok olmasına neden olabilir.
Dünyamız bildiğimiz ve bilmediğimiz bir çok hassas dengenin hiç bozulmadan korunması sayesinde varlığını sürdürür. Evrenin genişleme hızı ve kütlesi, galaksilerin ve bu galaksilerde bulunan yıldız ve gezegenlerin dönüş hızları, yoğunlukları, sıcaklıkları bu dengelerden bazılarıdır.
Her sabah güneş doğar, her akşam batar. Her yıl büyük bir düzen içinde dört mevsim oluşur.
Tonlarca su gökyüzüne yükselir, sonra yağmur olarak yağar. Allah insanın haberi dahi olmadan yeryüzündeki sayısız dengeyi her an her saniye korur. Fakat insanlar bütün bu düzenin Allah tarafından korunduğundan ve her saniye kontrol altında tutulduğundan habersizler.
Allah her gün toprağın içinden milyarlarca tohumu filizlendirir, onlardan meyveler ve sebzeler var eder, aynı anda dünyanın her yerinde milyarlarca canlıya rızık verir, hayatımızı devam ettirmemize olanak sağlayan tüm sistemleri bir düzen içinde ayakta tutar. O, gökleri ve yeri kontrol altında tutmakta, yeryüzündeki tüm canlıları bildikleri veya bilmedikleri büyük tehlikelere karşı her an korumaktadır. Tüm bunlarda düşünen insanlar için ibretler bulunduğunu Allah bir ayetinde şöyle haber vermektedir:
Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün art arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah'ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgarları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır. (Bakara Suresi, 164)
Her Saniye Korunan Dünya
Siz sakin sakin koltuğunuzda otururken atmosferin üst tabakalarında bir meteor bombardımanı yaşandığını biliyor muydunuz? Her ne kadar farkında olunmasa da dünyayı çevreleyen atmosfer sayesinde her an büyük felaketlerden korunuyoruz. Saniyede ortalama 40 kilometre hızla dünyaya yönelen meteorlar atmosfere girdikten sonra sürtünme etkisiyle yanmaya başlar. Bu ‘kozmik bombalar’ doğal bir kalkan görevi yapan atmosfer sayesinde bize ulaşmadan eritilir. İstatistiklere göre yılda ortalama 50.000 meteor atmosfer tarafından bu şekilde zararsız hale getirilir.
Fakat esas büyük tehlikeyi ise dev göktaşları oluşturur. Bunlardan herhangi birinin dünyaya düşmesi durumunda büyük bir felaket yaşanabilir. Örneğin 20. yy başında Sibirya’da Tungska’ya düşen ve 60 km. çapında olduğu tahmin edilen göktaşı 2000 kilometrekarelik ormanı yok etmiş ve Hiroşima’ya atılan bombanın 1000 katı büyüklüğünde bir patlamaya neden olmuştur. Bundan çok daha büyük bir göktaşının verebileceği zararı ise tahmin etmek güç olmayacaktır. Ancak Allah rahmetiyle bizleri bu gibi tehlikelerden koruyor. Her yıl Dünyamız'a yönelen 10.000 tondan fazla göktaşı, atmosfere girdiğinde sürtünmenin etkisiyle erimekte ve bu sayede Dünya'daki canlılar için hayati tehlike oluşmamaktadır.
Kuşkusuz bu, Allah’ın ‘Rahman’ ve ‘Rahim’ sıfatlarının bir tecellisidir.
Gökyüzünü korunmuş bir tavan kıldık; onlar ise bunun ayetlerinden yüz çeviriyorlar. (Enbiya Suresi, 32)
Dünya'nın merkezine doğru inildikçe ısı, her kilometrede 30°C (derece) artar ve çekirdekte bu ısı 4500°C gibi muazzam bir sıcaklığa erişir. Yerin sadece 1 km. aşağısındaki sıcaklığın bile 60°C'ye yakın olduğu düşünüldüğünde bunun ne kadar büyük bir tehlike olduğu açıkça görülmektedir. Halbuki tüm canlılar büyük bir güvenlik içinde, altlarında kaynayan magmadan habersizce yaşamlarını sürdürmektedirler.
Açıkça görüldüğü gibi Allah, içinde bir ateş topu barındıran Dünya'nın yüzeyinde canlılık için elverişli, mükemmel bir düzen yaratmıştır.
Sürekli Korunan Gizli Denge
Güneş Sistemi'nin yapısını incelediğimizde, her detayda çok hassas bir denge ve ince bir ayar ile karşılaşıyoruz. Örneğin gezegenleri dondurucu soğukluktaki dış uzaya savrulmaktan koruyan etken, Güneş'in "çekim gücü" ile gezegenlerin "merkez-kaç kuvveti" arasındaki dengedir. Güneş sahip olduğu büyük çekim gücü nedeniyle tüm gezegenleri kendine çeker. Onlar da dönmelerinin verdiği merkez-kaç kuvveti sayesinde bu çekimden kurtulurlar. Ama eğer gezegenlerin dönüş hızları biraz daha yavaş olsaydı, o zaman bu gezegenler hızla Güneş'e doğru çekilirler ve sonunda Güneş tarafından büyük bir patlamayla yutulurlardı.
Tabii ki bunun tersi de mümkün olabilirdi. Eğer gezegenler daha hızlı dönseler, bu defa da Güneş'in gücü onları tutmaya yetmeyecek ve gezegenler dış uzaya savrulacaklardı. Oysa çok hassas olan bu denge her an her saniye kusursuz bir biçimde işlemektedir. Ayrıca söz konusu dengenin her gezegen için ayrı ayrı kurulmuş olduğuna da dikkat etmek gerekir. Çünkü gezegenlerin Güneş'e olan uzaklıkları çok farklıdır. Dahası, kütleleri çok farklıdır. Bu nedenle, hepsinin ayrı dönüş hızları vardır. Ancak tüm bu ayrıntılar, yaşanan kusursuz düzende herhangi bir aksaklığa yol açmaz.
Güneş Sistemi'nin yapısı hakkında önemli keşiflerde bulunan ve "yaşamış en büyük bilim adamı" sayılan Isaac Newton şöyle yazmıştır:
"Güneş'ten, gezegenlerden ve kuyruklu yıldızlardan oluşan bu çok hassas sistem, sadece akıl ve güç sahibi bir Varlık'ın amacından ve hakimiyetinden kaynaklanabilir... O, bunların hepsini yönetmektedir ve bu egemenliği dolayısıyladır ki O'na, "Üstün Kuvvet Sahibi Rab" denir." (Michael A. Corey, God and the New Cosmology: The Anthropic Design Argument, Maryland: Rowman & Littlefield Publishers, Inc., 1993, s. 259)
Dünya'nın Güneş Sistemi içindeki yeri de, yine kusursuz bir yaratılışın varlığını gösteriyor. Her bir gezegen, her bir sistem birbirini tamamlayıcı bir görev üstlenmiştir. Örneğin son astronomik bulgular, sistemdeki diğer gezegenlerin varlığının, Dünya'nın güvenliği ve yörüngesi için büyük önem taşıdığını göstermiştir. Jüpiter'in konumu buna bir örnektir. Güneş Sistemi'nin en büyük gezegeni olan Jüpiter, varlığıyla Dünya'nın dengesini sağlamaktadır.
Astrofizik hesaplamalar, Jüpiter'in bulunduğu yörüngedeki varlığının, Dünya gibi diğer gezegenlerin yörüngelerinin istikrarlı olmasını sağladığını ortaya çıkarmıştır. Jüpiter'in Dünya'yı koruyucu ikinci bir işlevini ise, gezegen bilimci George Wetherill "Jüpiter Ne Kadar Özel?" adlı bir makalede şöyle açıklar:
Jüpiter'in bulunduğu yerde eğer bu büyüklükte bir gezegen var olmasaydı, Dünya, gezegenler arası boşlukta gezinen meteorlara ve kuyrukluyıldızlara yaklaşık bin kat daha fazla hedef olurdu... Eğer Jüpiter olduğu yerde olmasaydı, şu anda biz de Güneş Sistemi'nin kökenini araştırmak için var olamazdık. (G. W. Wetherill, "How Special is Jupiter?", Nature, vol. 373, 1995, s. 470)
Dünya canlıların, özellikle de insan gibi son derece kompleks canlı varlıkların, yaşayabilecekleri bir ısı değerine ve soluyabilecekleri bir atmosfere sahiptir. Evrendeki dev ısı yelpazesi içinde canlı yaşamına izin veren ısı aralığı, çok dar bir aralıktır. İşte dünya, tam bu ısı aralığı içinde yer alır. Bu ideal ısı değerinin sağlanmasında pek çok etken rol alır.
Bunlardan biri Dünya ile Güneş arasındaki mesafedir.
Elbette ki Dünya Güneş'e Venüs kadar yakın ya da Jüpiter kadar uzak olsaydı, yaşama imkan verecek bir ısı değerine sahip olamazdı. Bu ısı aralığının korunması, Güneş ile Dünya arasındaki mesafe kadar, Güneş'in yaydığı ısı enerjisi ile de yakından ilişkilidir. Hesaplara göre Dünya'ya ulaşan Güneş enerjisindeki %10'luk bir azalma yeryüzünün metrelerce kalınlıkta bir buzul tabakası ile örtülmesiyle sonuçlanacaktır. Enerjinin biraz artması halinde ise tüm canlılar kavrularak öleceklerdir. Oysa bunlardan hiçbiri gerçekleşmez Dünya'nın ısısı canlıların yaşamasına elverecek şekilde sabit kalır. Dünya'nın kendi etrafındaki yüksek dönüş hızı da bu ısının dengeli dağılımına yardımcı olur. Dünya sadece 24 saatlik bir süre içinde kendi etrafını dolaşır ve bu sayede geceler ve gündüzler kısa sürer. Kısa sürdükleri için de gece ile gündüz arasındaki ısı farkı çok azdır. Bu dengenin önemi, bir günü bir yılından daha uzun süren ve bu yüzden gece-gündüz arasındaki ısı farkı 1000°C'yi bulan Merkür ile karşılaştırıldığında açıkça görülebilir.
Buraya kadar bahsettiklerim, Dünya'daki yaşam için gerekli olan dengelerin sadece bir kısmıdır. İncelemeyi sürdürdüğümüzde ise, neredeyse bitmeyecekmiş gibi duran çok daha büyük bir liste karşımıza çıkıyor.
Yaşam İçin Gerekli Dengeler Listesi:
Ay ile Dünya Arasındaki Çekim Etkisi;
— Eğer daha fazla olsaydı: Ay'ın şiddetli çekiminin, atmosfer şartları, Dünya'nın kendi eksenindeki dönüş hızı ve okyanuslardaki gelgitler üzerinde çok sert etkileri olurdu.
— Eğer daha az olsaydı: Şiddetli iklim değişikliklerine neden olurdu.
Dünya'nın Manyetik Alanı;
— Eğer daha güçlü olsaydı: Çok sert elektromanyetik fırtınalar olurdu.
— Eğer daha zayıf olsaydı: Güneş Rüzgarı denilen ve Güneş'ten fırlatılan zararlı partiküllere karşı Dünya'nın koruması kalkardı. Her iki durumda da yaşam imkansız olurdu.
Dünya'nın büyüklüğü
— Daha küçük olsa yerçekimi çok zayıflayacak ve atmosferi Dünya'nın etrafında tutamayacaktı,
— Daha büyük olsaydı bu kez de yerçekimi çok artacak ve bazı zehirli gazları da tutarak atmosferi öldürücü hale getirecekti.
Ozon Tabakasının Kalınlığı
- Eğer daha fazla olsaydı: Yeryüzünün ısısı çok düşerdi.
— Eğer daha az olsaydı: Yeryüzü aşırı ısınır, Güneş'ten gelen zararlı ultraviole ışınlarına karşı bir koruma kalmazdı.
Sismik (Deprem) Hareketleri
— Eğer daha fazla olsaydı: Canlılar için sürekli bir yıkım olurdu.
— Eğer daha az olsaydı: Okyanus zeminindeki besinler suya karışmaz, okyanus ve deniz yaşamı dolayısıyla bütün Dünya canlıları olumsuz etkilenirdi.
Gördüğünüz gibi bu liste böylece uzayıp gidiyor. Ben insanların günlük işlerle, dizilerle, televizyon programlarıyla oyalanmak yerine çevrelerinde gerçekleşen bu müthiş olayları düşünmelerini ve bütün bu düzeni kuran Allah’ı fark etmelerini istiyorum. Mutlaka bu mükemmel düzenin boş yere yaratılmadığını düşünüp akletmek gerekiyor.
Ya da yeryüzünü bir karar yeri kılan, onun arasında ırmaklar var eden ve ona (yeryüzü için) sarsılmaz dağlar yaratan ve iki deniz arasında bir ara-engel (haciz) koyan mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Hayır onların çoğu bilmiyorlar. (Neml Suresi, 61)
Kaynak: http://www.ilmimercek.net/
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder